MARTILI KOY
Yoksul bir köyden göçmüşlerdi seneler evvel.Topraklarıda yoktu.Tek servetleri
canlarıydı.Çalışmalıydılar.
Kimseye muhtaç olmadan yaşamaları gerektiğini vurgulardı babaları.Böylece karar vererek ailece ilişmişlerdi bir şehrin kenarına.Sonra iş bulmak olmuştu tüm zamanlarının derdi.Bir bir dağıldılar .Birçok akşam ümitsizliklerde buluştullar.yoksuldular ve yoktu eğitimleri.Sadece bilirlerdi doğayla barışık yaşamayı.
Bir gün pembe bir çiçek gibi düştü umutsuzluk toplanışlarına,büyük oğlanın iş buluşu.O akşam pembeleşti beyaz korkulu yüzleri.Dinlediler,koca büyük gözlerinde gezinmekteydi umut.Bir bahçevanlık işi bulmuştu büyük oğul.İçleri tomurcuk çiçek sabırsızlığındaydı.Yüzü gururun ardına takılıp gitti.İş demek ;yemek ,içmek ısınmaktı
onlar için.haklıyım gurulanmada dedi içinden büyük oğul.
Hemen başladı işe.İlk gün daldırdı ellerini çiçeklerle tanımaktı niyeti.
Of diye inledi.Batmıştı eline bir hırçın gülün dikeni.Güldü dikenin gülü.Dediki;hey genç adam yavaş ol biraz,hoyratça daldırma ellerini.Düşün ve bul.Nedir böyle bir güzelliğin içinde dikenin işi.Bir daha hiçbir gül konuşmadı,o güne kadar.
Zamanın sinsi akışında geçti günleri.Her dikenden ayrı bir ders alarak olgunlaştı elleri.Artık usta diye çağırıyordu gülleri.Onunda tek derdi de gülleriydi.Zamanın yalan yarınına aldanmış ,her geçen gün ustalığıyla övünür olmuştu.Artık hiç bir şeye bakmıyordu kesmişti her şeyden ilgilisini.Hatta göyüzünden beyaz kanatlarıyla geçen bulutları bile görmüyordu.
Ustaydı o.hep mükemmeli aramalı,bulmalı ve memnun etmeliydi güllerini.
Güller’se memnundu durumlarından.Serpilip güzelleşiyorlardı.Yan bahçe bahçevanları ile fingirdeşir olmuşlardı.Bunun bile farkında değildi.O sadece,çalışıyor çalışıyordu.
Oysa zaman bir sonsuzluğa doğru yol alıyordu durakları işaretliyerek.Gülleri birer birer yaban ellere kaçmaktaydı.Mil sürülmüştü gözlerine köle edilmişti.
Zamanın emrinde olmadığını sanarak yaşadı günlerini.
Bir gün gül dermek niyetiyle girdi gül bağına.Sıra sıra olmuş beklemekteydiler.Onca uğraşlarına rağmen usta elleri,bir gül dahi derememişti.
İlk defa baktı ellerine.Yorgundular.
Gülleri,bir başka eli tercih etmişlerdi.Karardı içi.Onca güzel günlerle geçen zamanların,böyle bir karanlığa itişmişliğini kabul edemiyordu.
Yorgun bedeniyle doğruldu.İçine sıkışan havayı dışarı bıraktı.Uzattı nasırlı ellerini göğe.Haklısın dedi tanrım.ben kendimi hep güllerime verdim .Tatmadı başka tadları ruhum.Düştü dizlerinin üstüne.Yalvarak.Bari bir tek gülüm olsun.esirgeme benden.
Güller gülüşerek geri çekildiler.Türlü renteydiler.Ellerini bir mahkum teslimiyetiyle uzattı zamana.
Atıldı bir mol gül.Bekle dedi bekle.Sen haketmedin bunu.Seninle geleçeğim.
Birden bir rüzğar esti.hiç beklenmemekteydi sakindi.karardı hava.Rüzğar daha delice esti.Gözgözü görmüyordu.Kaçıştı herkes bir yere sığındılar.Gök gürlemekteydi.Olanca hızıyla yağdı yağmur.Zaman durmuştu.Yağmur yağdı yağdı.
Vefasız güller bir anda saran karanlığın korkusuyla elleri yüzlerinde beklediler.
Durdu aniden yağmur.Bir kızıl güneş doğdu ,yorgun beyaz bulutların arasından,vurdu üstüne bu mavi koy’un.Kondu usulcabir ilk martı en derin yerine.
O gün bu gün,Martılı Koy’dur oranın adı.
Öpüşmekteler çoğu geceleri.
Görülmekte bu.