Aznavur tepesi
-//
Bazen bir dağ aşkın ve heybetin timsali olur, bazen bir çöl sevdanın susuzluğu. Masalsı bir düş sarmalıdır askında her varolan ve yaşanan. Sevda yokuşuna dizlerinde derman kalmayıncaya kadar tırmanır bazen. Bazen aşk uğruna dev cüsseli olunsa da zerre kadar küçülür.
Yollar ardı ve dağlar eteğinde. Bu mu acaba aşk acısı çekmek?..
Yaz sabahının verdiği mahmurlukla Patnos’a gitmek için pata küte yürümeye çalışan bir minibüsle yola çıktık. Doğduğum köyden uzaklaştıkça çocukken gezdiğim her yerin anısıyla yeniden haşir neşir oldum. Şu ilk baharda asice coşan, geçit vermeyen derede yaz başında ne kadar yüzerdik arkadaşlarla. Bazen elimize çorap geçirir balık yakalardık. Her balık tutuşumuzda sanki bir zafer kazanmışcasına nasıl çığlık atardık. Dere kenarındaki zümrüt yeşili çimenlere uzanıp güneşin verdiği mahmurlukla uyurduk çoğu zaman. Sonra köyün altından geçen Tutak, Patnos arası yola iner geçen arabalara el sallardık. Bu anılar üzerinden ne çok zaman geçmişti. İlk okul ikide burdan Egeye göçmüştük. O günden sonra ilk defa gelmiştim buraya. Burayla ilgili bazı şeyleri ya unutmuş ya da bilmiyordum. Bu arada bindiğim minibüsü Doğu ikliminin yakıcılığı yüzüne çalmış esmer insancıklar hışımla dolumuşlardı.
Neredeyse bir koltukta iki kişi oturuyordu. Sürücü bozuk bir kaseti arabanın kaset çalarına sürgülemiş avaz avaz kürtçe şarkı dinliyorduk. Yanımda oturan yaşlıca bir adam, başında yan devirmiş kasketi, ağzında sarma sigarayla kasetteki Kürtçe ezgiye eşlik ediyordu. Elindeki iri taneli tesbihi sağa sola sallayıp adete ritim tutuyordu. Etrafta ağaç babında hiç bir şey yoktu. Dümdüz bir ova ve çıplak dağ örgüsü. Uzakta görünen köylerde sadece kavak ve selvi ağaçları vardı.
Patnos’a çocukluğumda bir kaç defa gelmiştim. Çok şey aklımda kalmamıştı. Patnos’a yaklaştıkça bir garip tepe gözüme ilişti. Tepe değil, koskoca bir mezar görüntüsü daha doğrusu. Bir eliyle direksiyonu tutup diğer eliyle tesbih çeken minibüs şöförüne eğilip şu koskoca mezarı andıran şeyi elimle gösterip,
--Ne bu kardeş ?
-- sen yabancisen hemşerim heee? bilmirmisen Aznavur’dur o.
--Ne bu Aznavur?..
--Eskiden yaşamış he dev adammiş bu da mezari işte
--Bu kadar büyük mezar mı olur? dedim
Adam inanılmaz alaycı bir gülümseme çaktı yüzüne.
--Yaw hemşerim eski insanlar çoğ büyük olırlarmış. Sen okumış bir adama benzirsen nasıl bilmezsin. Bele boyları elli metre olurmiş. Sen heç okudiğin kiteplerde rastlemedin mi..
Adamla Patnos’a varıncaya kadar bu konuyu tartıştık. Bir türlü anlaşamadık. Patnos’a varmıştık. Neredeyse en büyük yapı iki ya da üç katlıydı. Sanki bütün köylerin insanları haberleşmişcesine buraya akın etmişlerdi. Sokaklar, caddeler, kahvehaneler, lokanta ve dükkanlar insanlarla doluydu. Taşla döşenmiş yolda birileriyle çarpışmadan yürümek neredeyse imkansızdı. Dükkanlara bakarak geçiyordum. Çoğunda yöresel yiyecekler satılıyordu. Biraz yürüdükten sonra bir dükkana girdim. Ağrıya özgü otlu peynir, tere yağı ve çeçil alacaktım. Uzun boylu genç bir insan vardı dükkanda, gazete okuyordu. Selam verdim, almak istediğim şeylerin fiyatlarını sordum. Söylediği şeylerin fiyatları uygun gelince, ne kadar istediğimi söyleyip, bir sandalyeye oturdum. Dükkana bakan delikanlı çay söylemişti bu arada. O hem tartı ile uğraşıyor hemde beni yabacı gördüğünden, nereden ve ne için geldiğimden gibi şeyler soruyordu. Az buçuk muhabetten sonra,
--Sana bir şey soracam delikanlı nedir bu Aznavurun sırrı?
--Aznavur bir tepe ve Urartulardan kalma bir mabet, bir kaç kalıntı var. Bu tarihi yönü. Birde halk tarafından yanlış bir inanış var. Halk arasında Aznavurun devasa bir insan ve bir kıza aşık olduğu, sevdiğine kavuşamayıp bu gördüğünüz yeri kendine mesken ettiği anlatılır. Yıllarca dağda yalnız başına insanlardan uzak yaşıyan Aznavur, işte bu mevkide ölür ve bu gördüğünüz mezarsı yerinde onun mezarı olduğu halk arasında anlatılır durur. Gence teşekkür edip kalktım.
Patnosdan dönerken minibüsün camından Aznavur tepesine bir daha anlatılan şeylerin etkisiyle iyice baktım. Hakikaten Aznavur tepesi devasa bir mezar görünümündeydi. Aşkı uğruna dağda inzivaya çekilmiş acılar içinde kalmış dev adamın ruhu sanki sarmıştı Aznavur tepesini..
-n u r e t t i n ÖNDER
YORUMLAR
Keşke oturup Aznavurun bir bardak çayını içebilseydim. Kim bilir ne büyük göz yaşları vardı yüzünden akan. Kim bilir ne kadar uzaktı gözünden yüreğine giden yol ve kim bilir o koca dev yüreğinde sevdasıyla nasıl gömüldü o yüksek tepeye. Hani derlerye devlerin aşkı büyük olur diye...
Şûrzan
Bu gibi efsaneler insanı etkiliyor. Ben bunu ilk duyduğumda çok etkilenmiştim,,
Saygı ve esenlikler
Ömrü güzel olası Anadolu'm canı üstat; Memleketimizin doyulmaz güzelliklerini kol kola ve kardeşçe haz alarak yaşayabilsek; Kaleminize yüreğinize sağlık.
Şûrzan
Memleket Özlemi her zaman içimizde derin yaradır
Kalbi esenlikler dilerim
Ah benim güzel ülkem
Memleketi sevdirene şükürler
Bir çok sebep var elbette
Güzel di
Dua ile
Şûrzan
Ülkemizin her ücrasında farklı güzellikler saklı. Ah birde kavga etmeden, bencillik etmeden, aramıza nifak sokanlara aldırmadan kardeşçe yaşamayı öğrenip, bu cennet vatanın güzelliklerini idrak edebilsek .
Çok teşekkür ederim
Kalbi muhabbetle
dağıyla
İshakpaşa sarayıyla
muhteşem ötesi bir insanıyla
tanıdığım ağrı ilimizi
bir de aznavur tepesi
ve hakkında bilgilendirme yaparken
''Sen okumış bir adama benzirsen nasıl bilmezsin. Bele boyları elli metre olurmiş. Sen heç okudiğin kiteplerde rastlemedin mi..
diyerek gece gece gülümseten şoförüyle hep hatırlayacağım.
kalemine sağlık.
sevgiler
Şûrzan
Naif yüreğine bin sağlık
Sevgim ve duamla her dem