- 761 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
MUTLULUK SAHİDEN UZAK BİR ÜLKE Mİ?
Ayrıntılar belleğimde izdiham yaratıyor ve nöbet geçiren şahikayı azat ediyorum.
Bir rubai kadar öznesiyim de sefil evremin ve evrende değişim geçirmeyen tek canlı olmanın verdiği acıyla iplerimi bırakıyorum belli ki sefaletin sefasını süren mevsim gibi kararsız ve değişken mizacımla saf tutuyorum arka ayaklarında içimdeki köprünün artık nasıl oluyor da ümide geçiş hakkı tanımıyorsam.
Vebali belirsizliğin ve yaşadığım kadar da direteceğim kabullenme ihtiyacım hele ki tüm gerçekleri ve acılar kabullenmişliğimle kendime tezat düşse de hayallerim.
Vasat bir gölgeden fazlasıyım.
Azat etmeye dair de inancım kalmadı işte yüreğimde ötüşen kuşlardan yana derdim ve ben ç/ağlarken onlar hala mutlu olabilmekte varsın olsunlar da hatta tüm evren ne de olsa insanlığımın ve öğretilerin bir yaratısıyım ben belki de mihenk taşı olmasındandır içimdeki iyi niyetin hala çözülmediği gerçeği ile neredeyse tüm dünyayı kendime yakın hissedip bir anda da koşarcasına uzaklaştığım.
Yorgun düşlerin girift yapısında bir serenat yüklendiğim ve ayar yapamadan ayrıntılarda kaybolduğum eğer ki bir kat izi isem neden duygularımı ütülediğimde kırışıklarım artıyor ve yüreğin şeklinden evrenin dokusuna geçiş yapıp bir anlamda ayraç görevinde şiirlerim ve parantezleri yutup imleçleri sağaltıyorum.
Aşkın titrinde bir şarkı gibi söylenmeyi bekleyen ve unuttuğum notalar oysaki az evvel başındaydım kuyruklu piyanonun ve kırık tuşlarından kendime ördüğüm kazak illa ki batıyor tenime.
Çöpleri yığdıkça yola, kesilen cezadan şapkalar yapıyorum ve yeni yılın örtüsünde ben bir dürtünün peşinde hala saklı tutabiliyorum da ümidimi belki de frekansı kaybolmuş mutluluğa ayarlayacağım 2020’yi öncemi unutup sadece sağanakta saklı kalacağım ve henüz yağmamış kardan yapacağım kardan adamla sohbete koyulacağım ve bir tavşanın kafesinden aşırdığım havucu da yeni yılın ilk saniyelerinde yiyeceğim bile bile o sefil kardan adama ihanet ettiğimi üstüne üstük kömür gözlerinden alacağım hıncımı geçmiş senenin ve elindeki çalı süpürgesi ile hayaletleri kovalayacağım.
Çok şey de istemiyorum üstelik hem ne zaman istedim ki?
Azıcık kar yağsa ve ben hayatın omuzunda huzurla uyuya kalsam üstelik gördüğüm rüyalarda ip çeviren en mutlu çocuk olduğumu uyandığımda yazarak resmetsem lakin mutlu rüyalarım yok benim en çok da gerçeklerden kaçmak adına uyuya kaldığım ve beterini yaşadığım düşlerin tozlu ve frapan yollarında.
Aşkın mucidi hangi iklimse ve gözüm seğirirken hangi çatık kaşlı imge mübalağa edip de gözüme sokup da parmağını canımı daha da acıtırken…
Dokunamadığım kadar da var hani insanlara ama en çok bana dokunan ve içimdeki ritüel asla ara da vermeden Aralığın aralık kapısından hala nasıl oluyorsa kaçamadığım yeni yılın da ilk kazası olacak belli ki ve devasa kehanetlerin gerçekleşeceğine inanmasam da paso hayal kuruyorum işte.
Ceplerimden firar eden kuşlar dünümden miras ölü kelebeklerin de bakaya kaldığı ve işte misafiri olduğum o askeri kamp ve başkomutan elbette babam ve ben emir eri sıfatımla kim ne diyorsa itiraz etmeden kabul ettiğim…
Kabullenmek… kabul görmek adına belki de itaat ettiğim ilk destur lakin yaranamadığımı da kabullenmekle işe yaramadığımı düşünmek arasında gidip geldiğim.
Çatırdayan gökyüzü ve sefasını sürdüğüm geceden firar eden melekler az sonra gözyaşlarımı silecek olmalarından ötürü fazlaca da kendimi yalnız hissetmediğim: yalandan kim ölmüşse artık…
Bir düşün ilk karesi: elbette içine düştüğüm kaos bana cehennemi yaşatırken kafa karışıklığından mustarip hala neye denk düştüğümü bilmezken bilmek istememek belki de atfedilen sıfatlardan gına gelip de sıfatsız ve isimsiz bir hüviyetle yeniden doğmak adına elbette alarmı kurduğum ve de geç olmadan…
Yalandan kim öldüyse artık hele ki hayatınızda asla yalan söylemezken ve tüm gerçeğiniz iken içinizde yaşattıklarınız ve bir bir de dile gelen.
Bir dilemma madem çıktığım koşu, maraton tamamlanana kadar görmezden gelmeyin beni hani.
Ve işte tek yalanım kendime bir ömür söylediğim bir o kadar yüreği şahlandıran…
Mutluluk sahiden uzak bir ülke mi?
YORUMLAR
Merhaba Gülüm ablam.. yüreğine sağlık öncelikle.. naçizane bir iki fikrimi bende söylemek isterim.. bu kâinatta herşey anlık herşey geçici mesela bu kelimeleri yazarken bile az önceki tüm duygulardan farklı bir duyguyla yazıyorum hiçbir şey aynı kalmıyor yerinde durmuyor herşey heran değişmeye mahkum..bu andan itibaren belkide saniyenin binde biri kadar ki an da hiçbir şey aynı kalmıyor o yüzden mutluluk üzüntü vs benzer tüm duygular geçici.. insanlar bazen fazlaca an'lardan oluşan ( 3 ay , 5ay, 1 yıl,vs..) süre zarfındaki , mutluluklarını kalıcı zannediyor çünkü insanın yaşama ibresi an'ın belli bir çoğunluğuna kadar yetişir, ve bazen anların çoğunluğu insana fazlaca zaman getirdiği için insan bunu kalıcı zanneder.. bence tüm mesele bu..
ama işin öbür tarafından bakmak istersek mutluluğu bilmem ama huzur Allah u teâlâ ya teslim olmaktan geçer.. öyleki büyük zatlar peygamber ler binlerce acılar içinde Rablerine karşı hep huşu içinde olmuşlardır.. ablam bizler bir gemiye binmişiz o gemi gidiyor bazılarımız sırtında çantasıyla gemide dolaşıyor halbuki akıllı olan insan çantasını altına koyup üstüne oturur kendine yük etmez.. işte teslimiyet odur ablam yükü Rabbimize verirsek ona tam itimad edip guvenirsek bu dünyada en çok aradığımız o huzuru , huşu yu bulabilirz.. ruhu ölmeden önce teslim etmek olursa gayemiz Rabbimize, bence bir gün tüm çile dağlarının arkasından bize seslenecektir o aradığımız güzellikler..
Saygı ve selamlarımla..
Gülüm Çamlısoy
Bir telaştır ki gidiyor etrafımızda kim varsa mutluluk arayışında:
Tecrübe ile sabit.
Öykünmek mutluluğa ve çok da farklı bir boyut ve aşkın asası İlahi Aşkın coşkusu...
Vakıf olduğum için mutluluğa atıfta bulunmak istedim.
Huzurun adresi inancın da ta kendisi.
Ve adı üstünde deneme:
Denemek ve de direnmek...
Güzel yüreğin dert görmesin canım kardeşim ve işte yazı amacına ulaştı.
İyi akşamlat dilerim.
Sevgiler, selamlar
Makalenizi okuyup da etkilenmemek, sürüklenmemek ve savrulmak mümkün değil...Ne dense sizin yazılarınızı bir kaç defa okuduktan sonra anlayabiliyorum! Çünkü çok derin manalar içeriyor ve yüzeysel okuyup emeğe yazık olsun istemiyorum. Hayata dair bu makalenizde bir romanlık malzeme var açılımı çok daha etkileyici olur. Sizin gibi hayâl gücü sınırsız olan birinin böylesine karamsarlıklara kapılmasına pek anlam veremiyorum.! Yorumuma makalenizin başlığı ve sonunda kullandığınız cümlenizle devam etmek istiyorum;
"Mutluluk sahiden uzak bir ülke mi?"
Mutluluk bazen avuçlarımızın içindedir ve bize bizden daha yakındır ama fark edemeyiz. Bazen de sadece hayallerimizde yaşatacak kadar uzak, imkansız zannederiz oysa biz o hayallerdeki dünyadan çok daha büyüğüz dür! O imkansız zannettiğimiz dünya hayallerini içimize sığdırmak yerine kendimizi o dünyaya sığdırmayı öğrenmeliyiz. Karamsar düşünceler bizi her zaman umutsuzluğa sürükler. Umut, umutsuzluğa mahkum edilmemeli. Öncelikle var oluş amacımızı hatırlarsak ve bu dünyanın ebedi hayattaki sonsuz mutlulukların tarlası olduğuna inanırsak her çile bizim için bir mutluluk aracı olur. Dünya coğrafyasındaki olaylara, yaşamlara, insanların yaşadıkları işkencelere, özgürlüğü ellerinden alınmış toplumlara, inançlarından dolayı zulme uğrayan insanlara, sağlığından olup hastane köşelerinde çaresizce dualara muhtaç olanlara...vs. baktığımızda kendimizin ne kadar şanslı olduğunu görebiliriz. İnsan kendini insanlığa adamalı. İnsanları mutlu etmeye adamalı ki kendimiz de o mutluluktan nasiplenebilelim. İnsanı güzel kılan içimizdeki ruhumuzdur ve gönlümüzdür. Gönül tarlamıza ekeceğimiz her sevgi tohumu bize binlerce sevgi ürünü kazandıracaktır. Dertler paylaşıldıkça azalır, sevgiyse paylaşıldıkça çoğalır...Her iki kavramı da paylaşabileceğimiz gerçek dostlarımız olmalı hayatımızda...
Mutluluğa giden yol bazen çok uzun ve çileli olabilir. Yaradan herkesin fıtratına, yapısına dayanma gücüne göre dertler, sebepler verebiliyor. Ama bu asla çekemeyeceği büyüklükte bir yük olmuyor. İnanmak çok önemli ve tabi ki kendimize güven de bir o kadar önemli. Hayata anahtar deliğinden bakanlar hep hayal kırıklığı yaşarlar. Oysa geniş pencereden bakanlar tam tersi tüm hayallerine kavuşurlar. Bir de en önemli
konu yaşadıklarımızı anlık değerlendirme meliyiz. Her yaşadığımız olumsuzluğu zamana yaymalı ve geniş zaman diliminde değerlendirmeliyiz. Başımıza gelen her şer de bile bizim için gizli hayırlar vardır. Sabredersek bunun mükafatını mutlaka alırız. İnsanın en yakın arkadaşı da, en yakın dostu da önce kendisidir. Her zaman kendimizle barışık olmalıyız ve kendimizi çok sevmeliyiz. Çünkü tüm gerçeklerimizi, doğrularımızı, yanlışlarımızı, yalanlarımızı, kısaca her sırrımızı sadece kendimiz biliriz. Öncelikle hatalarımızda kendimizi, affetmeyi bilmeliyiz. Güzel yaptığımız şeylerde de ödüllendirmeliyiz. Gönlümüzden ve gözümüzden güzel görme gözlüklerini hiç bir zaman çıkarmamalıyız....Yazacak daha o kadar çok şey var ki hayata dair. Ama bu kadar yorum yeterli diye düşünüyorum haddimi aşmayayım! Umarım makale bütünlüğünün dışına çıkmamışımdır.Kısaca demem odur ki;
"Hayat üzülecek kadar kısa, mutlu olacak kadar uzundur..." saygılarımla kaleminize yüreğinize sağlık...
ZİYA VAR
Gülüm Çamlısoy
O kadar güzel irdelemişsiniz ki ve kelimenin tam anlamıyla makalem içselleşmişken bir anda hüviyetini de yüklenmiş.
Nice kazanım ve nice kayıp addedilen belki de kişiden kişiye değişen bir bakış açısı, neyin kazanım neyin de kayıp olduğu ve çok da haklısınız: Yüce Mevla taşıyacağımız kadar yük veriyor ve çözümlenmesi adına da sabırla beklemek payımıza düşen ve acılar ve de sıkıntılar maneviyata derin anlamlar yüklüyor.
Ve kendimizle olan mücadelemiz ve işte bu yüzden yazmak bana iyi gelen bu bağlamda eksiklerimi ve hatalarımı fark ediyorum günbegün.
Çok teşekkür ediyorum bu muhteşem yorum adına ve de şükranlarımı sunuyorum.
Yüreğiniz dert görmesin asla.
Çok mutlu kıldınız.
Selam ve saygılarımla değerli hocam
Gülüm Çamlısoy
Çok çok teşekkür ediyorum.
Selam ve saygılarımla dost yüreğinize.
Mutluluk bence insanın yüreğindedir. Önündeki engelleri yok etmesini ve mutluluğu kendimizde yaşamayı bildiğimiz sürece uzak olmayacaktır.
Yüreğine ve kalemine sağlık.
Saygılarımla
Gülüm Çamlısoy
Bir b/akış hatta hayal ve sevdiğimiz kadar da mutlulukla eşleşen varlığımız.
Uzun süreli olmasını beklemek pek de akıl karı değil hani.
Değer kattınız Hayrettin Bey.
Çok teşekkür ediyorum.
Selam ve saygılarım sizinle
Gülüm Çamlısoy
Allah razı olsun.
Çok haklısınız ve gerçek mutluluğun neye denk düştüğünü insan nihayetinde anlıyor bu bağlamda tuttuğunuz ışık adına minnettarım.
Selam ve dua ile ağabeyim.
Bu duyguyu hiç bir şeye değişmem de.
Duyumsamak değil mi ki duyumsanmaya dair belki de sonsuzluğun kıyısı: elbette serilip hayatı yan gelip de yaşamadan...
Sabit bir katsayı filan da değil bilakis günbegün çoğalan ve iyi ki de denklemler şerh düşüyor hayata yoksa ne anlamı kalırdı gizemin?