- 1623 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Telgrafın Kuşsuz Telleri
Telgraf bulunmuş.
Gerçi telgraf bulunmasına da gerek yoktu. Bizim kuşlarımız konacak bir tel bulabilirdi. Çünkü “telgrafın tellerine konan kuşlar” o dönemde bizim Ferhat Abi’nin Şirin’ine yaşadığı aşkı bile anlatabiliyordu.
Telgraf yeni bulunmuştu bizim mahallede.
Ama bizden yıllar önce bulanlar olmuş başka semtlerde. Üstelik ecnebi memleketlerde.
Kararlaştırılmış işaretlerin yardımıyla insanlar dünyaya mesaj veriyordu. Mors alfabesinin başlangıcı yani. Samuel Morse diye bir abimiz işaret dili ile evrene mesaj bırakıyordu. İlk mesajı İngilizce olarak “Tanrı ne yaptı?” olmuş. Bu bizim mahallede bulunan telgrafın, yıllar önce mucidi tarafından verilen ilk mesajmış.
Bu güzel abimiz, elektromıknatıs başlı bir “kalem” ile kağıt üzerine zig zag çiziyor ve mesajını okuyabiliyordu veya gönderebiliyordu…
Şimdi o günden bana kalan bu mesaja cevap vermezsem, yattığı yerde huzursuz olur güzel abimiz.
İlk mesajı ağırdan geldi. 1844’de gönderdiği mesaja ben yeni cevap veriyorum. O yüzden kırılmasın kimse.! Valla billa mesaj hakkım yoktu. Yoksa ben cevabı çocukluk yıllarımda verecektim. Ama o zamanlar söz sahibi değildim. Gerçi hiçbir sözde benim sahibim değildi..!
“Tanrı ne yaptı?” diye sormuşsun ama cevabını almak için bulduğun icadınla sana sınırlı cümleler kuramam Samuel ağabey… Sayın Morse Abi; biz memleketinden zulümden dolayı sürgün edilerek gelmişiz şuan bulunduğum topraklara. Göç edilirken açlık sefalet içinde kardeşlerini gemide, trende , öküz arabasında kaybeden dedem; memleketin herhangi bir köşesinde, toprağında yaşam mücadelesi vermiş. Evlatlar yetiştirmiş. İçinde balkanların ruhu ile..!
Acıtasyon yapmayacağım rahat olabilirsin…
Dedemin hikayesini anlatmayı çok isterdim ama sorduğun üç kelimelik soru için sana ailemi anlatacak değilim. Ama dedemden bahsetme sebebim bu mesajına neden geç cevap verdiğimi açıklamak zorunda hissettiğim içindi. Balkanlardan uzak kalalı yıllar olmuş. Artık bayrağımız nerede dalgalanıyorsa biz orası bizim memleketimizdir diyoruz. Gerçi sizin oralarda bu zihniyeti pek bilmezler. Her neyse bu bahsettiğim “yiğit” adam olan dedemin radyosunda “telgrafın tellerine kuşlar mı konar” şarkısı çalardı arada sırada. Ben o zamanlar fikirleri ile kendi adaletimde, düşünceden dolayı hücre yatıyordum. Üstelik kestane patlatılmayan sobalı bir evin içinde radyoya karşı en sert minder üstünde…
Fikirlerim silah kullanılmadan atılan kurşun gibi isabet ediyordu. Beşinci mevsim yaşatıyordum insanlara. Arka cebimde hürriyetim olduğu halde geceleri bir özgürlük hareketi arıyordum. Çünkü dedem “telgrafın telleri” şarkısında içlenip içlenip memleketini özlüyordu. “Tanrı ne yaptı?” diye incilden bir şeyler demek istemişsin ama senin icadın bana bunları söyletti. İnandığımız Allah’ın ortak olmasından dolayı sana biraz samimi yazılar yazdım. Söyleyeceklerimi biriktirdim.
İşin en acı tarafı ise biz o telgrafı sadece şarkı sözlerinde kullandık. Çok isterdim şöyle dedemin gerçek memleketinde konuşacak insanlar olsaydı da, telgrafın ile mesaj gönderseydik. Ama merak etme biz telgrafın olmasa da, telleri üstüne konan kuşlarla gönderdik mesajımızı.
Senden son bir istekte bulunacağım.
Telgrafın işimize yaramadı ama bu mesajı aldığında senin bir işe yarayacağını düşünüyorum. Samuel ağabey; Dedeme söyle, “ babaannem ve çocukları iyiler. Amcam senin evini satınca sert minderli ve sobalı hücre hayatım bitti. Artık özgürüm ama fikirlerim sensiz bir hiç. Bakışlarımda sana benziyor” diye iletirsen telgrafın olmasa da şahsının faydasını göreceğim.
Son olarak kuşların mı nesli tükendi, yoksa telgraflar mı geride kaldı bilmiyorum. Ama radyoların çalan şarkılarını dedemin duymadığını biliyorum.
SENCER GÜLTUNA
YORUMLAR
gönül pınarında çağlayan duygularının hiç sönmemesi dileğiyle, yürekten kutlarım güzel değinmişsin telgrafın teline, emeğinize sağlık
sencergultuna
Çok teşekkür ederim.
Saygılarımla.
İzlere dokunalım. Güzel oluyor. Bu kadar farklı insanı bir arada tutan yalnızca ortak izlerdir. Senin ne yaşadığını anlatırsan anlarım. Ben anlatırsam sen de benim ne yaşadığımı anlarsın. Çünkü her insanın mutlaka kaybettiği bir şey vardır. Unutamadığı...
sencergultuna
teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Hani üç boyutlu resimler olur, dikkatli bakmadığnızda bir şey anlamazsınız, detaylı baktığınızda ise içinde gizlenen güzelliği görünsünüz. Yazınızın geneli bana üç boyutlu bir resmi hatırlattı detayı girince sade, içten ve samimiyetle kalemle hemhal olmuş, ustalıkla gizlenmiş yürek sızınızı gördüm.
Muhteşem bir yazıya, dorukta bir final o kadar güzel yakışmış ki anlatacak kelimebulamadım.
Kaleminiz daim olsun. Sağlıcakla kalın.
sencergultuna
Teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Çok farklı bir yazıydı gerçekle kurguyu öyle güzel birleştirmişsin ki yüreğine sağlık son soruna kendimce cevap verecek olursam bence ne kuşların nesli tükendi ne telgrafların... Sadece insanların duygularının nesli tükendi... Çünkü gelişmek denilen modern hayat uğruna eski mahallelerde ki ağaçların çocukların top oynadığı bilye oynadığı yerleri koca koca binalar aldı kuşlarda artık insanlardan uzak ağaçlara konmak zorunda kaldı... Telgraf hiç kullanmadım ama sadece antika dükkanlarını gördüğümde baş köşede öyle hüzünle durduğunu gördüm hatta telefonumu alıp yanına koydum değişime baktım bu değişim bazı yönleriyle iyi olsa da aradaki samimiyeti duyguları alıp götürdüğü için sadece halimize üzüldüm.. Kalemin daim olsun arkadaşım çok güzeldi...
sencergultuna
Sizin samimiyetiniz ile güzelliklerin çoğalacağını düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
Finali nasıl bağlamışsın yazarım harikaydı...
Bence duygunun nesli tükendi!...
Sayfana her gelişimde garip bir düşünce fırtınası esiyor ...
Duygunun, mantığın aritmetik alfabe ile dansı...
Seni daha çok daha çok kişi okumalı...
Kutluyorum gönülden...
sencergultuna
Sizin beğeninizin olması yeterince gurur verici.
Saygılar.