..................
27.9.2018 13:25:09
fırtına öncesi bir sessizlik çökmüştü, o otobüs durağına
ben, gözlerimi sabit bir noktaya dikip, mızrak gibi saplamıştım dişlerimi
aylardır öpmediğin dudaklarıma…
sense birlikte aldığımız gümüş yüzüğü bir çıkarıp, bir takıyordun
o zarif parmaklarına…
suskunduk…
yaralı bir balık gibi toparlanmaya çalıştıkça dibe vuruyorduk
konuşabilsek, gitmeyecektin
konuşabilsek, bu filmin sonu kötü bitmeyecekti
konuşabilsek...
ah bir konuşabilsek
bu sağır sessizlik, bizi bizden etmeyecekti
bir fısıltı bile yetecekti belkide yeni baştan başlamaya
sustuk…
dağ gibi, taş gibi sustuk
sustuk ve sen gittin
çürümeye bıraktın beni bu lanet şehirde
odalarda nefesin, küçük çığlıkların, kahkahaların kaldı
kokun sinmiş yataklarda saç tellerin
havlularda ıslaklığın kaldı
sen sesini bile esirgeyip giderken
ben sürgüledim bütün kapılarımı
yüreğimin kilidini kimselere açmadım
bekledim…
bekledim…
hep bekledim…
bir sevişmeyi bin geceye böldüm
nasıl bıraktıysan öyle bekledim
karalar giydim
yas tutar gibi bekledim
bir bıçak kınında, pas tutar gibi bekledim
kilitledim kapıları
nöbet bekler gibi bekledim
bir gece, bir hayalet gemi gibi geldin
saçlarında uzak denizlerin kokusu
kendini bir yerlerde unutmuş geldin
dumanını yitiren dağ gibi değil, dağını yitiren duman gibi geldin
titreyen dudaklarında konuşma isteği
konuşamadın
dermansız kollarında son kez sarılma isteği
sarılamadın
umutsuzca en gizli yerine, o örtülü gözlerine baktım
ışıl ışıl bu dünya vardı gözlerinde
biz yoktuk!
rutin dünya işleri vardı
biz yoktuk!
taksitler ödemeler vardı
biz yoktuk!
arkadaş toplantıları, iş randevuları vardı
biz yoktuk!
sen hayattın sevgili...
gözlerinde bu hayat vardı
biz yoktuk!
sonradan anladım…
saklayacak çok şeyi olan, çok susuyor
sonradan anladım…
aşkın ikizi olmuyor
nasıl aynı sevmiyorsa herkes, aynı beklemiyor
tıpkı ölüm gibi
aşklarda birbirine benzemiyor
sonradan anladım…
bitti demekle aşk bitmiyor