12.6.2017 12:26:50
[ italik ]
ismin birazdan buruşturulup atılacak
bir kâğıtta yazıyor Aleksandra
görülmüyorsun suskunluğundan
haziranlar seni atlayıp geçiyor
meneviş gözlüyken zaman
sisler bırakıyor gülüşüne
mona lisa ağlıyor
akşam çizgileri dururken bakışında
bu akşamları haketmedin bilirsin
eteğinden düşerken çocuklar
senin kahkahalarını unuturken duvarlar
incitmezdin ayak bastığın iklimleri
dudağının kenarında
bir iz gibi beklerken aşk
isterdin güller büyüsün patiskanda
ak sayfalar işlensin yaz kış
perden her zaman güneşe açılsın
küfürlü yollardan gelip geçme
oturduğunda gün batımında koltuğuna
eski haziranlar olmasın özlediğin
bir bebek gibi canlı kıpırtılı
sevgiyle bakarak uyan sabaha
hayat seni atlatmasın Aleksandra
hayıflanma geçip gitti
bir gün daha sensiz solmasın diye
saçların günden önce ağarmasın
mısır patlağından çok ve beyazdı düşlerin
daha ilk mevsiminde zamanın
kahverengi bir sızı bıraktı kalbine
düştükçe yüzüne hüznün lekesi
bütün dünyan örselendi
beyazlar grilendi
bir at beyaz yelelerini savurarak
bir çırpıda geçti önünden
sen olmak istiyordun üstünde
beyaz gelinliğinle
düşlerindeki gibi tıpkı
sarılıyordun sevdiğine
omzuna yaslıyordun başını
gerçekler acı geldi Aleksandra
arkasından bakakaldın yıllarca
uzaklaşan düş bulutlarının..
12. 6. 2014 / Nazik Gülünay