22.3.2017 01:59:40
Gökten sayılır şu dağlar
Yürekten yüreğe koşturan
Canımın alaca atı gökten sayılır
Düş değil, masal değil
Binlerce yılın tozu toynaklarında
-Yüzlerinde dekkakların işlediği üç benek-
Analar, esenlik dilekleriyle uğurladılar
Görkemine rağmen başı eğik girdi hanlara
Meşakkat çekmedi nalbantlar
Umutlarını onarsın diye
Düşlerine de hep aynı atı çağırdılar
Dörtnala çiğnedi vahşi çağları
Yorgundu, terliydi ama hala alacaydı
En çok diller takas edilen çarşılardan
İşlemeli yumurtaları, mayasız ekmekleri
Besmeleli etleri, yıllanmış komşulukları
Bin yıl hatırı kalmış mırraları
İnsanın insana ikram ettiği caddelerden
Mağrur geçti bitişik avlulardan
Topladıklarıyla bir şehri büyüttü
Ölüm olsun, kıyamaz alaca kanına
Herkes onda atalardan devreden
Vasiyet gibi kutsal bir şey bulurdu
Öyle ki; eşkıyalar bile el koymadı
Çünkü o herkesindi, alacaydı
Mardin, dirliğimiz ki:
Geceleri tahtlarında semadan
İnecek bir şeyler bekler gibi uzananlar
Damlardan hiç boş inmediler
Örtülerine bile sezdirmeden
Kalplere ulu bir şeyler yağardı
Ve fazlalıklar alınırdı uykularda
Tan ağarınca anlaşılırdı
İçimizden kovulan siyah tanecikler
Çiftçi tarlasına, esnaf işine giderken
Selamlar borç gibi hiç unutulmazdı
Güneşe durmuş çivit mavisi tavuslar
Nazar boncuklarını durmadan ayıklardı
Güvercinler ki çan kulelerinin
Güvercinler ki minarelerin
Güvercinler ki geniş göklerin
Yuvaları zeytin yaprağından
Üç dilde barış türküleri söylerler
Gönül ki en görkemli şehirdir
İçinde her sesin bir sığınak bulduğu
Unutma, ey insani duruş
Şahmeran’ı değil binbir başlı yılanı öldür
Binbir başlı yılanı…
Binbir başlıyı, yılanı…
Yılanı öldür-me gitsin
El eli kavramış, el elde durulmuş
Sımsıcak eller taştan incelikler doğurtmuş
Eller böyle işleyince rahmet yağar dünyaya
Buna bereket derler Mezopotamya’da
Başaklar ki cömert, hevenkler göz alıcı
Çünkü taş taş üstüne, kalp kalbe mesnet
Harcı barış olan ey kadim şehir
Sen gibi aksakallı olmalı şehirler
Ve sen gibi en sevdiğim uzvu huzur