22.11.2025 18:49:44
Aşk, bir gök gürültüsüydü Ankara'nın gri semalarında.
Sonra bir fırtına koptu, kalbimde kıyamet.
Sen gittin, ve ben o andan itibaren,
İçimde yeşermeyen bir kuraklığa mahkûm oldum.
Ayrılık, bir hançer gibi saplandı sol yanıma,
Ne sesin kaldı ne de yüzünün izi.
Şimdi bu koca şehir, ıssız bir çöl.
Ve ben, çöldeki her kum tanesinde seni arayan bir Mecnun.
Bakışlarımda bir sonsuz galaksinin boşluğu var,
Ucu bucağı olmayan, dönüp duran acılar.
Yıldızlar sönmüş, ışıklar kayıp.
Sana varmak için kaç ışık yılı daha yol almalıyım?
Her nefeste biraz daha batıyorum perişanlık çamuruna,
Gönlümde açılan yara, kabuk bağlamayan bir sızı.
Ne yapsam geçmiyor, ne söylesem duyulmuyor.
Bu sessizlik, en büyük çığlığım, en derin yeminim.
İçimde bir susuzluk, bir hiçlik ki tarif edilmez.
Senin sevgin, hayat suyumdu; şimdi kurumuş bir nehir yatağı.
Tüm şiirlerimde seni anlatıyorum, ağlayarak,
Belki mürekkep olur da diner bu yangın... Belki...