3.11.2019 15:59:27
Küçükken,
misafirlikteyken,
"Nesi Var" oyunu oynardık,
herhangi birşey tutardık,
ve birbirimize sorardık.
Mesela Patlıcan;
"Nesi var?"
"Yazın çıkar."
"Ya şekli?"
"Yuvarlak, uzunca gövdesi
mos-mor'dur rengi."
"Yenir mi?"
Musakkası-dolması,
birde İmam Bayıldı'sı."
"Bildim! Patlıcan?
"Patlasın senin kocan!"
Mesela ben bu sefer
"Diploma" yı tuttum;
"Nesi var Kara Zurna?"
Diye siz sorun yeter;
"Fotokopisi."
"Daha nesi?"
"Noterden tastiklisi."
"Ya rengi?"
"Nerden bileyim, aslını görmedim ki!
Bldiğimiz diploma,
aslı ortada yok ama."
"Aşkolsun!"
"Aç koynuna kuş konsun!"
O günler ne güzeldi!
birden-bire böyle aklıma nerden geldi?
Konumuz aslında;
Dünün Haydarpaşa Ana Gar'ı,
bugünün İstanbul Kültür ve Sanayi fuarı.
Rüya ise aynı rüya;
garın arkadaki boş alan ve atıl hangarlarda;
[ italik ]"Tren Müzesi, Çamlık.
Dur hele Kara Zurna,
sen hepten sapıttın artık!
Bre Haydarpaşa burası,
Selçuk;
İzmir-Aydın Karayolu arası!
Bu Selçuk Tarihi Tren Müzesi
de neyin nesi?
Açıklayayım Mir'im;
Çamlık, Selçuk'tadır bilirim.
Kimileri oraya "Şimendüfer Mezarlığı" da der,
gitmediyseniz eğer
gidin,
görmeye değer.
Olmazsa; Dijital gezin,
tıklayın İnternet'ti,
selamı ola bendenizin.
Yada sizde
Haydarpaşa'daymış gibi
hayal edin böyle, işte!
Girişte;
bizi karnı şişman-yuvar,
paslı ve hantal
Kara Tiren karşılar .
-eski bir lokomatif yani-
İster çık-içine gir,
ister kol-dümen oyna döndür,
ister giy kasketi, Makinist ol-güldür
ister fotoğraf çek-çektir,
istersen çal çan;
"Dan diki dan-dan"
Şimendüfer ardı kömür deposu.
sonra nostaljik yemek salonu,
arkasında ikinci mevki kompartıman,
sonrada birinci mevki lüks-kodaman.
Önde-yerde
çay-kahve bahçesinde,
oturmuş ziyaretçiler seyrediyor bir oyunu.
Oyunun Adı; Mini Katar,
Katar'ın adı;" Vatan"
Makinisti; Teknisyen Hasan Karabasan..
Avusturya'da
bu makinist Hasan
ihtisasta iken Viyana'da
bu Mini Katar'ı görmüş,
fotoğrafını çekmiş, gece-gündüz düşünmüş,
planlarını alıp-çizmiş;
"Çocuksa-çocuk, bizde de var,
Tren Garı, Eğlence Parkı, Fuar,
nice mutlu insanlar.
Bizde olmayanı sadece
bu oturaklı katar,
bu arkalıksız tabure,
bu dört-teker atlı karıncalar,
bu döne-dolana giden dolap,
bu üstüne oturulan tahta at,
ne güzel şey bu Yarap!"
demiş,
gelmiş, yapmış
bir-e-bir aynısını
paydos- hafta sonu, tatilde
Cer Atölyesi'nde.
Vay Anasını!
O, dizleri çekik karnında,
binmiş Mini Katar'ın sırtına,
uzun bacakları iki yanda
gaz-fren pedalında Beykoz ayakkabısı,
üstünde koyu mavi yerli Karamülsel uniforma,
general'in aynısı.
Kasket desen yeni.
kısa-kesik siperli.
alnı Tiren-Yolu amblemli.
Boynunda; Kravat, beyaz kolalı yaka,
Makiniste bir caka-Makinistte bir hava
kabarmış-çatlayacak,
Barboros Hayrettin sanki ,
kasıldım-patlayacak.
Önü ocak , kömür atıyor,
kazanı kaynatıyor,
-düdüklü tencere gibi-
İslim sığmıyor kaba,
itiyor pistonu, piston yükleniyor çarklara,
geliyor tekere kadar,
gidiyor çuf-çuf'laya
böylece Mini Katar.
"Sıkı durun çocuklar,
eler önde, basamak üstü bacaklar!"
diye tembihledikten sonra,
nohutlu-plastik düdüğünü öttürüyor,
"Vatan" hamle yapıyor öne-geri-sallana,
makinistin bacakları pisikletteki gibi iki yanlı
pedal yerine tepiyor tabanı
ileri itiyor Mini Katar'ı
çocuklar alkışlayıp-gülüyor
sevinçten mi neden,
fıkırdıyor tiren."[ /italik ]
Bu şiirde böyle bitti işte,
gelecek hikayede;
"Hangar ve Cer Atölyesi" 'ni gezeceğiz.
Simdi ise,
sadece;
"Gün gelecek!" diyeceğiz,
herşeyin çok güzel olacağı bir zamanda;
İstanbul'da,
burada Haydarpaşa Kültür ve Sanayi Fuar'da
Hayvanat Bahçesi'ni de göreceğiz.
Balıklar akvaryumda,
Botanik bitkinin 1001 çeşidi
cam altı sera'larda
-görmedik-bilmediklerimiz yani-
daha neler neler?
Yalnızca
hayal-umut ve azmetmek yeter!"
der,
şiirde burada biter.
(*) Yana yatık/içeri dizeler HAYDARPAŞA GAR OTELİ ŞİİRKAYELERİ'nden alınmıştır.