4.2.2019 17:03:44
müntehir frekanslarda cızır'darken klarnet iniltisi
öpülmeyi unutmuş dudaklarda birikmiş avaz gibi
haritaları yırta yırta
kapıları yüzüme çarpa çarpa
bıraktın beni
granit heykeller gibi susma hakkımı kullanıp
lal ırmaklar gibi sessiz sedasız aksamda
bağıra çağıra
bentler'imi yıka yıka
bıraktın beni
küskün bir mevsim gibi alıp gittin bohçanı
upuzun bir kış, sonsuz bir üşümek kaldı geriye
şizofreni seanslarında sorguladığım binlerce soru işareti
kışkırtsa da içimdeki cinneti
kilitledim dudaklarıma sinkaflı küfürleri
yüz vermedim o kuduz öfkeye
sen, göğsümü yırtıp teyeller iken bilcümle acıyı içime
ben, umarsızca bekledim seni
bir terzi bulup ta diktirmedim açtığın yırtığı
yırttığın gibi gelir dikersin diye
hınçla namlusunu terk eden bir mermi gibi bıraktın beni
içten içe çürüdüm de, girmedim ardına dek açılmış kapılardan
ağaç kovuklarında annesini bekleyen yavru sincaplar gibi bekledim seni
nice aşüfte kahkahayı duydum da duymazdan geldim
ki her birinin dillere destan güzelliği
şimdi…
kim bilir kime çiçeğe duruyor anaç kadınlığın
güneş çalığı kirazlar gibi
kıl çadırların kuytusunda kim bilir kim yağmalıyor
kız oğlan kız tenini
ben susamışken sana çöl gibi
kim bilir hangi dilsiz ayna içiyor namahrem güzelliğini
ah göğsümde hamayıl gibi taşıdığım çöl ezgisi
böğrüme giren bir sancı gibi dizlerimin üstüne çökertip
öyle bıraktın beni
oysa…
bu öküzün boynuzundaki yalan dünyada
bir dikili ağacım olmasa bile
şiir okur mutlu ederdim seni
avuçlarımı yakmak pahasına
ekmek ve tuz getirirdim
ana sütü gibi helalinden
ah Harran'da çatlayan toprağım
ah Munzur'da çağıldayan su gözem
yokluğunun kırbasından içtiğim zehre and olsun
vazgeçmezdim senden
vazgeçmeseydin benden