8.7.2018 18:04:45
Kapı eşiğine saklanmış, o meşin muskalar iyi bilir
Cehennem kaçkını iblisler, uzaktan bile tanır beni
Ben ki;
Kafa tutardım şeytanın şerrine
O lanetli fal taşlarını kırardım
Papaz büyülerini felç ederdim tekbir ile
Çingene beddualarına şerbetliydim
Sahtekar medyumların, kristal kürelerini yumruğumla parçalardım
Bir senin yamaçlarında tökezledi atım
Bir senin güzelliğine işlemedi pusatım
Ne yaptım sa o efsunlu bakışlarına direnemedim
Güzelliğinin celladına gönüllü teslim oldum
Kör bıçakla kesildim, gög ekin gibi biçildim
Seni gördüm…
İsmail gibi kurban seçildim
Bir sana çözüldü kalbimin buzulu
Bu yüzdendir avuçlarında erimişliğim
En çok gözlerine inandım
Gittiğinde değil, gözlerini kaçırdığında başladı gurbetim
Beni bir başkasıyla kıyasladığında,
Sevdamı paslı terazilerde tarttığında
İşte orada, tam orada...
Koptu kıyametim
Sen bir taş gibi sustuğunda, başladı iç kanama
Azrail’in ayak sesini dinledim
Bombalanmış şehirler gibi inledim
Vazgeçmenin kuzgunları üşüştü başıma
Sen sustukça, pişmanlığın zehri yürüdü damarlarıma
Çivileme daldım şüphe denilen o kirli denize
Lime lime doğradı beni meddücezirler
Can havli ile uzattım ellerimi
Tutmadın...
Kendimle dövüşe dövüşe, kan revan geldim kapına
Açmadın...
Bin yıldır aradığım hep sendin oysa
Kadim denizlerde define arayan bıçkın serüvenciler gibi izini sürmüş
Daha sen doğmadan sana şiirler yazmıştım
Ayağımda manda derisi bir çarık, elimde ceviz ağacından bir asa
Çöl artığı şehirlerde seni aramıştım
Şimdi; ne ben kuyulara düşecek Yusuf’um
Ne sen yollarımı bekleyecek Züleyha
Öyle bir savurdun ki...
Acının alıcı kuşları tırnak vurdu gövdeme
Upuzun bir erteleme oldu aşk
Ne çağırdım seni, ne uğurladım
Seni kaybettim, kendimi bulamadım
Bağırdım…
Bağırdım…
Duyuramadım