9.4.2017 21:54:18
geminin güvertesinde son bildirisini yazıyor atalet
paslanmış bir vida gibi sabit fikirli ve düşman, benim ölümüme gülen
okyanusta oynasan orkinosların dalgalandırdığı suların kenarında
umutlu bir çığlıkla, son bir yaşam belirtisinden doğan tuşanami
paslanmış kaptanın fikirlerine karşı, sırtını sırtıma dayadığında
bir arpa başağı henüz çiçeğe durmuş dağı yerinden kaldırıp
uzun bir hikaye anlatmaya başlıyor ninem helallik alışı inandığından değil
geleneğin gölgesinde ezilmişliğini taşısa da yüzünde ki iyimserliği hiç yitirmeden
son nasihatını veriyor; ‘katranı kaynatmayla olur mu şeker’, ‘…..’
şu dereden akan suya karışıyor kanımız, hesapsız
arkasına bile düşmeye zamanımız yok
çatılar dokunuyor birbirine; birisi tuzunu getiriyor, birisi unu
ekmeğin suyu çekiliyor, damarlarını kestiğimiz bileklerimizden
çocuk bakışlarınla sırtımda, uzağa gidemem onlar dünyanın
en ağır uçurtması beni yaşama demirleyen
elimizde ayarlı bir anahtar, orkinosların oynaştığı sularda
bandın sonundan geliyor nefesimiz. kendi sonumuz mu bu? yoksa geminin mi?
insan olmaktan vazgeçtiğimiz dengesizliğin içinde bir tüneldir hayat
isyan mümkün müdür diye düşünüyorum ara sıra
sarhoşluğumuzu da katarsak isyanımıza
asi ruhlar üfleriz yeni doğan çocukların kulaklarına
hiç kimsenin duymadığı asiliğimiz kalır
ummakla olmak arasındaki boşlukta
bizim işçilik hikayemiz burada Henry
isyandan önceki sarhoşluk halimiz
yaşıyoruz aptallaştırıcı bir propagandanın etkisi altında
yüzümüzde tarifi imkansız bir ahmaklıkla