6.3.2019 13:31:30
Eskici, sabah ezanı okunmadan kalktı abdestini aldı, kale içerisinde
bulunan dükkanını açmak için yola koyuldu. Ekmek kapım dediği dükkanına
vardığında ezan okunmak üzereydi. Biraz ötesinde bulunan camiye gidip
cemeatle namazını kıldı. Sabah aydınlığında dükkanın önünü süpürdü.
Komşuları ile selamlaştı hal hatır sordu iyi pazarlar diledi. Dükkanına girdi
ya Allah bismillah diyerek köşede bulunan üzeri halı kaplı çekmeceli küçük
tezgahın ardında bulunan iskemleye oturdu ve her gün olduğu gibi mutat
bereket duasını yaptı. Avcı yeleğinin sol cebinden çıkardığı anahtarla
çekmecenin kilidini açtı. Çekmecenin içerisine siftah olsun diye akşamdan
hazırladığı beş kuruşu attı ve siftah benden bereket Allahtan dedi. Oturduğu
yerden başını kaldırdı, iki duvar arasına yerleştirilmiş su borusuna asılı çeşitli
bedende az giyinilmiş elbiselere şöyle bir göz attı.Yerinden kalktı elbise
indirme çatalını eline aldı, asılı elbiselerden sıradaki birinciğ elbiseye
çatalı taktı ve aşağı indirir gibi yaptı. önce müşteri oldu fiyatını sordu;
- Selamünaleyküm emmi, elbise alacaktım da acaba şu birinci sırada bulunan
elbise kaç lira?
- Yeğenim sana yüz lira olur.
- Doksan dokuz lira versem olmaz mı !
- Olmaz ağzını yediğim yeğenim kanaatin olsun ki kurtarmaz dedi.
Aynı cümleleri tekrarlayarak baştan sona tüm elbiseleri değerine göre
fiyatlandırdı. Tezgahına oturup pusuya yatmış kurt gibi avının gelmesini
bekledi.
....................
Başkaya'dan Sarıların Köşker Mehmet erken o gün erken
kalkmıştı.Ahırda süt sağan hanımı Hacca'ya seslendi "gız hacca oğlanı
kaldır, satılacak neyin varsa denkle. Okullar açılmadan, mektep için kıyafet
alacağım. Hadi çabuk otobüs kalkmadan yetişmemiz lazım" dedi.
Köşker Mehmet, şehirde satacağı ne varsa burunlu köy otobüsünün
damına yükletti, ayaklarından çitilediği iki tavuk bir horozu da yanına alarak,
oğlu pısırık Ali ile birlikte otobüse bindi. Oğlunu yol boyunca tekrar tekrar
tembihledi
- Bak şimdi Ali, malları sattıktan sonra, elbiseciye diyeceğim ki, bu
komşumuzun çocuğu, babasız yetim diyeceğim. Okullar açılmadan hayrıma
olsun, çocuğu da sevindireyim diye alıyorum diyeceğim. Tamam mı , he mi
aslan olum anladın mı, aman ha yalanımı çıkartma emi!
-Tamam baba dediğin gibi hiç konuşmam susarım dedi Ali.
Köşker Mehmet, köy garajından at arabasına yüklerini yükleyip kale içine
götürdü. Ali yükün başında bekçi olarak beklerken parça malını pazar
esnaflarına satıp paraya çevirdi. Yine kalenin batı tarafı cami arkası sur
dibinde bulunan sıra sıra barakalarda eski elbise satanlara doğru yürüdü.
Uyanık müşteri edasında barakalardan birine girdi.
- Selamın Aleyküm emmi, hayırlı işler olsun.
- Vealeyküm selam yeğenim
- Emmi, Başkaya'dan muhtar Mustafa selamını söyledi.
- Mektepler açılacak hayrıma bu yetime bir elbise alıyım dediydim.
Bu çocuk komşumuzun oğlu yetim anlayacağın, muhtar benim
selamımı söyle ne alacaksan fiyat hususunda sana yardımcı olur dedi.
- Kolay Yeğenim onu düşünme, hele bi hasbıhal edelim.
- Ee muhtar ne yapıyor, oğlu askerden geldi mi
- Emmi muhtarın oğlu yok kızı var.
- Ee kızı everdi mi bari!
- Emmi kızı daha küçük orta mektebe gidiyor.
- Amanın tövbe tövbe iyice karıştı kafam yav, ben karıştırdım her halde.
her neyse sende ona benim selamımı söyle.
Eskici baktı iş uzayacak yönünü çocuğa çevirdi
- Söyle bakalım delikanlı nasıl bir şey istiyorsun.
Çocuğun ağzı var dili yok tembihli ya ses vermedi, baba devreye girdi.
- Emmi o ne bilsin, ben göstereyim, baştan birinci elbiseyi bir indiriver hele.
Eskici çatalı taktı istediği elbiseyi indirdi, yerde serili gazete kağıdını
göstererek giyin dedi. Gönülsüz önce pantolonu ardından ceketi giydi çocuk.
Bedeni yaklaşık kırk beden olmasına rağmen, kırk altı beden elbise
giydirdiler. Çocuk giyindiği elbiseyi beğenmedi. Zira pantolonun paçası,
ceketin kolu bir karış uzundu içinde kaybolmuştu.
Eskici çocuğu razı etmek için dil ne diller döktü.
- Bak yeğenim, emmin (çocuğun babasından için) seni terziye götürür,
pantolonun paçasını, cekedin kolunu büktürür, birazda yanlardan içine
aldırır, üzerine mıh gibi oturur. Bakarmısın emmisi sanki üsdüne dikilmiş
gibi.
Çocuğun zaten söz hakkı yoktu, mecburen boynunu büktü,
babasına (emmisine) masumane baktı gözlerini olur dercesine kırpıştırdı.
Köşker Mehmet ekiciye dönerek,
- Borcumuz ne olur acep emmi.
- Muhtarın hatırına bu iyiliği yapdığın için,
yüz lira versen yeter yeğenim
- Emmi Kurbanın olayım pek pahalı dedin biraz ikram et de seninde
hayrına olsun.
- "Günahın vebalin boynuma olsun ki sabah doksan dokuz lira verdiler vermedim.
Köşker Mehmedin diyecek la bulamadı, elbiseyi yüz liraya aldı. Eskici,
elbiseyi gazete kağıdına sarıp, Köşgerin koltuğunun altına yerleştirdi.
- Eğer köyde terzi yosa, üç dükkan aşağımda terzi mustafa var, selamımı
söyle üç beş kuruşa büker daraltır.
Köşker Mehmet dükkandan çıkar çıkmaz arkasına bakmadan gözden kaybolurken
kendi kendine mırıldanır.
- Muhtarın selamıyla yediğim kazık yetmedi, senin selamınla terzi
Mustafadan mı. Yürü oğlum anan terziden iyi büker.
Köşker Mehmet gözden kaybolurken köy durağına doğru yol aldı.
Eskici, Köşkerin arkasından bakarken şöyle mırıldandı.
- Vay kösnük vay, oğlunu yetim diye, kırk yıllık eskiciye
yutturacaktı.Yermiyim ben bu numaraları dedi. (derleme) 060315 mcicek