"Hayır, annesiyle bile içten olamayacak, ona bile kendine huzur yüzü göstermeyen korkularını itiraf edemeyecekti."
"Daha çok yol var mıdır? Yoo, şu ilerideki nehri geçmek, şu yeşil tepeleri aşmak yeterlidir. Belki de varmışızdır bile. Şu ağaçlar, kırlar, şu beyaz ev belki de bizim aradığımız şeylerdir. Bir an, bunun doğru olduğuna inanıp, orada durmak isteriz. Sonra kulağımıza ileride daha iyisinin olduğu çalınır ve tasasız bir biçimde yeniden yola koyuluruz. İnsan böylelikle umut dolu, kendi yolunda gider durur; günler uzun ve sakindir, güneş yukarıda gökyüzünde parlamakta ve akşam bastığında üzülerek yok olmaya yüz tutmaktadır. Ama bir noktada belki de içgüdüsel olarak, insan geri döner ve arkasında bir kapının kapanarak dönüşü olanaksız kıldığını farkeder. İşte o zaman bir şeylerin değişmiş olduğunun ayırdına varırız, güneş eskisi gibi kıpırtısız değildir, hızla hareket etmektedir; ne yazık ki, henüz bakmaya bile fırsat bulamadan onun ufkun ucuna doğru hızla kaydığını, bulutların da gökyüzündeki mavi koylarda hareketsiz durmadığını, birbirlerinin üzerine çıkarak kaçtıklarını, iyice acele ettiklerini görürüz. Zamanın geçtiğini ve günü gelince yolun zorunlu olarak son bulacağını anlarız."
"Bir sayfa böylece yavaşça çevrildi ve tüketilmiş günlere eklenerek öbür tarafa geçti, şimdilik biriken sayfalar ince bir cilt oluşturmakta ama buna karşılık kalan sayfalar bitmek bilmez bir hacim sunmaktadır. Ama yine de biten bir sayfadır, teğmenim, yani yaşamın bir parçası..."
"Yavaş yavaş güveni azalıyordu. İnsanın tek başına olduğu ve hiç kimseyle konuşmadığı zaman bir şeye inanması çok zordur. İşte tam da o dönemde Drogo, insanların her zaman birbirinden uzakta olduklarını fark etti, birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu; bir insan acı çektiğinde diğerlerinin, duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, bu yüzden acı çekmediğini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti."
"Ama sonuçta dünyada yapayalnızdı ve onu kendisinden başka sevecek kimse yoktu."
"Ben seni hep sevgilim ben seni hep yüzünden geçen dalgalardan okudum. gözlerine sevgi okudum, ellerine şefkat okudum annen seni inkar etmişti aldım etime dokudum."
"Fakat iyi düşünüce söyleyecek bir şeyim olmadığını anlamaktayım. Zaten şunu da kabul etmeliyim ki, insanları meşgul etmeye duyulan ilgi uzun sürmez."
"Fakat bunu öyle bir bağırarak söyledi ve bana bakarken gözünde öyle muzaffer bir ifade vardı ki, yıllardan beri ilk defa olarak içimde aptalca bir ağlama arzusu uyandı, çünkü bütün insanların benden ne kadar nefret ettiklerini hissetmiştim."
"...Bu sıkıntılar dışında pek mutsuz değildim. Yine bütün mesele, vakit geçirebilmekteydi. Belleğimi işletmesini öğrendiğim andan itibaren artık hiç canım sıkılmaz oldu."
"Yatıp on iki saat uyuyacağımı düşündüğüm zaman duyduğum, sevinç..."
"İçini böyle çırılçıplak açan birinin artık bunları gören insanı sevemeyeceğini sanıyordu. Beni bırakırsa, bunları anlattığı için bırakacak, diye düşündü."
"Babam adamsa ben olmayacaktım."
" -Neden bu kadar kötümsersin? -Sen neden değilsin? Çevrene bakmıyor musun? En mutlu görünenlere bile? Bütün bunlar üç oda, bir mutfak, iki çocuk düşü ile başlıyor. Sonra? hadi bayanlar, baylar! Bu fırsatı kaçırmayın. Siz de gelin, siz de görün. Üç perdelik dram. Birinci kısım: dağlar dümdüz. İkinci kısım: ne çok tepe! Üçüncü kısım: ova batak. bugünlük bu kadar baylar. İyi geceler. Yarın yine bekleriz."
"Sizi bekleyenler vardır. Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?"
"Daha çok yol var mıdır? Yoo, şu ilerideki nehri geçmek, şu yeşil tepeleri aşmak yeterlidir. Belki de varmışızdır bile. Şu ağaçlar, kırlar, şu beyaz ev belki de bizim aradığımız şeylerdir. Bir an, bunun doğru olduğuna inanıp, orada durmak isteriz. Sonra kulağımıza ileride daha iyisinin olduğu çalınır ve tasasız bir biçimde yeniden yola koyuluruz.
İnsan böylelikle umut dolu, kendi yolunda gider durur; günler uzun ve sakindir, güneş yukarıda gökyüzünde parlamakta ve akşam bastığında üzülerek yok olmaya yüz tutmaktadır.
Ama bir noktada belki de içgüdüsel olarak, insan geri döner ve arkasında bir kapının kapanarak dönüşü olanaksız kıldığını farkeder. İşte o zaman bir şeylerin değişmiş olduğunun ayırdına varırız, güneş eskisi gibi kıpırtısız değildir, hızla hareket etmektedir; ne yazık ki, henüz bakmaya bile fırsat bulamadan onun ufkun ucuna doğru hızla kaydığını, bulutların da gökyüzündeki mavi koylarda hareketsiz durmadığını, birbirlerinin üzerine çıkarak kaçtıklarını, iyice acele ettiklerini görürüz. Zamanın geçtiğini ve günü gelince yolun zorunlu olarak son bulacağını anlarız."
"Bir sayfa böylece yavaşça çevrildi ve tüketilmiş günlere eklenerek öbür tarafa geçti, şimdilik biriken sayfalar ince bir cilt oluşturmakta ama buna karşılık kalan sayfalar bitmek bilmez bir hacim sunmaktadır. Ama yine de biten bir sayfadır, teğmenim, yani yaşamın bir parçası..."
"Yavaş yavaş güveni azalıyordu. İnsanın tek başına olduğu ve hiç kimseyle konuşmadığı zaman bir şeye inanması çok zordur. İşte tam da o dönemde Drogo, insanların her zaman birbirinden uzakta olduklarını fark etti, birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu; bir insan acı çektiğinde diğerlerinin, duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, bu yüzden acı çekmediğini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti."
"Ama sonuçta dünyada yapayalnızdı ve onu kendisinden başka sevecek kimse yoktu."
...
syf:232