- 19 Ekim 2010'den beri üye
Kendisi Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı
Kendimden bahsetmek pek hoşlandığım bir konu değildir. Üç ayrı yazarın ve de bazı yazarların yazılarını tanıtıma ve fotoğraflar bölümüne koymayı uygun buldum...
YENİ ÇAĞ GAZETESİ- Mevlüt Uluğtekin
20.02.2014 tarihli yazısı
Salim Taşçı gerçeği...
Onu anlatmak o kadar zor ki... Değil bir köşe; gazetenin tüm sayfalarını kullansak bile onu tam olarak anlatamayız. Ulu Tanrı kimi insanları, erdem mayalı çok üstün yeteneklerle donatıyor. İşte Salim Taşçı da o güzel insanlardan birisi!
Salim Taşçı kim mi?
O bir gazeteci; 16 kitabı yayımlanan bir yazar ve şair. O, ormanların babası bir doğa dostu... O, futbol ve *oks dalında bir sporcu... O 44 yıllık birikimiyle, bir Tarih uzmanı... O, eski bir Belediye Başkanı... O, ticarette örnek, dürüstlük abidesi bir Emlâk müşaviri... O, Tüsiav Emlak Sektörü Kurul Başkanı... O, Uluslar Arası Emlak Uzmanları 2. Başkanı... O, Atatürk’ün yolunda; gerektiğinde Türk’ün, bilenmiş bir öfkesi... O, mütedeyyin (dini ’kullanmayan’) gerçek bir dindar; Yunus Emre gibi düşünen; “Hoca, gerekse var bin Hacca, hepisinden eyüce, bir gönüle girmektür” diyen; ama Hac farzını da yerine getiren ulu bir gönül eri...
Ve o, benim hemşerim, okul arkadaşım Salim Taşçı!
Tüm arkadaşlarımı saygıyla anıyorum; ama Salim çok farklı... Salim’in yaşam sürecini bilenlerdenim. Onun hak ve hukuka uygun yaşantısına hayranım. Onu size kısa cümlelerle biraz daha anlatmalıyım:
İkimiz de Yozgat- Sorgun’da doğduk. Salim, daha sonra ailesiyle Ankara’ya taşındı. 1962’de Ankara’da gazeteciliğe başladı. Çok başarılıydı. Özellikle 1966’da Güneydoğu’daki kader kurbanı -Hamido ve Ömer Bezek gibi- eşkıyalarla yaptığı röportajlar, Türkiye’de büyük ilgi gördü. O yıllarda dokuz öyküsü -Hakan Kıral adıyla- sinemaya aktarıldı.
1980’li yıllarda Ayvalık Sarımsaklı’da Belediye Başkanı oldu. Bu kente kendi parasıyla “Atatürk Meydanı” yaptırdı... Kendisini yemeğe davet eden inşaat sahiplerine “Bana yemekte harcayacağınız parayı (listeden adını verdiği) şu yoksula ulaştırın” diyordu. Belediye Başkanlığı’ndan ayrılıp, ailesiyle Ankara’ya dönerken, yol üzerindeki lokantalarda yemek yiyecek parası yoktu!
Ankara’da Emlâk Müşavirliği’ne başladı. Bir banka satışıyla adı daha çok ünlendi. Bu arada kitap yazımını da sürdürdü. Özellikle “Bankayı Portakal Gibi Sattım” ve “Satılık Dünya” eserleri uzun süre ‘çok satanlar’da liste başı oldu...
Ormanlar kurdu... Doğduğumuz ilçe Sorgun Üç Tepeler’de kurduğu “Sorgun Gazeteciler Hatıra Ormanı”nda; 4750 sedir ağacıyla sınırları çizili ve ortasında 42 bin Sarıçam ile donanmış, 6 bin 500 m2’lik Türk Bayrağı var... Yine Sorgun Çomak Dağı’nda kurduğu ormanda, dünyanın en büyük ’yer bayrağı’olan Ay ve Yıldız’ın çapı 23 bin 500 m2... Yozgat’ta ise “Kuvayı Millîye Hatıra Ormanı’nı kurdu... Ankara Mamak Gökçeyurt’ta; kurduğu 26 ormanın bazılarının -yine ‘Hatıra’sözcüklü- adları şunlar: “Atatürk Ormanı”, “Cumhuriyet Ormanı”, “Yozgat Ormanı”, “Yıldırım Bayazıt Ormanı”, “Erenler Ormanı”, “Yunus Emre Ormanı”, “Ahmet Yesevî Ormanı”, “Mevlâna Ormanı”, “Pir Sultan Abdal Ormanı”, “Hacı Bayram Velî Ormanı”, “İzzet Begoviç Ormanı”, “Namık Sevük Ormanı”, “Uğur Mumcu Ormanı”, “Ahmet Taner Kışlalı Ormanı”, “Abdi İpekçi Ormanı”, “Ali Dinçer Ormanı”, “Kurthan Fişek Ormanı”... Ayrıca, halen yaşayan gazeteciler adına kurduğu orman adlarını yazmıyorum.
O, topluma hizmette harcadığı paraları vergisinden düşmeyen; okuduğu lisedeki 25 öğrenciye 20 yıldır maddi destek sağlayan bir güzel kişi... O, yeri geldiğinde gözünü daldan-budaktan esirgemeyen bir vatansever! O, değerli dostum -durağı uçmak olsun- Necip Haplemitoğlu, ’yabancı uşakları’hainlerce öldürüldüğünde; Çankaya’daki Konrad Adenauer Caddesi’nin tabelasını defalarca indirip, yerine “Kuvâyı Millîye” yazılı tabelayı ısrarla asan bir gözü kara yiğit!
Salim Taşçı, öyle bir köşe yazısına sığamaz... Onun bir sözüyle yazıyı bitirmek istiyorum: “Allah bizi; namerde de, merde de muhtaç etmesin!”
Esen kalın efendim.
_______________________________________
MİLLİYET GAZETESİ (SÜREYYA ÜZMEZ'İN YAZISI) OLUMLU YOL GÖSTERİCİLER (30 Kas 2014)
D. L. Weatherford Nebraska‛da yaşayan yaşlı bir adamdı. Patates ekimi için tarlayı bellemesi gerekiyordu lakin bu çok zor bir işti. Tek oğlu olan David, ona yardım
edebilirdi ama o da hapisteydi. Yaşlı adam oğluna bir mektup yazdı ve müşkülatını izah etti. “Sevgili David, patates bahçemi belleyemeyeceğimden kendimi çok kötü hissediyorum. Bahçeyi kazmak için oldukça yaşlanmış sayılırım. Burada olsan bütün derdim bitecekti. Biliyorum ki sen bahçeyi benim için hallederdin. Sevgiler, baban.” Birkaç gün sonra oğlundan bir mektup aldı. “Babacığım, Allah aşkına bahçeyi kazma oraya cesetleri gömmüştüm. Sevgiler, David.” Ertesi gün sabaha karşı saat 04.00‛te FBI ve yerel polis çıkageldi ve tüm sahayı kazdılar lakin hiçbir cesede rastlamadılar. Yaşlı adamdan özür dileyerek gittiler. Aynı gün yaşlı adam oğlundan bir mektup daha aldı. “Babacığım şimdi patatesleri ekebilirsin. Bu şartlarda yapabileceğimin en iyisini yaptım. Sevgiler, David.” Salim Taşçı, hayatındaki karşılaştığı tüm güçlüklerden kaçış değil, çıkış arayan çok değerli bir insandır. Adalet, Tasvir, Milliyet ve Tercüman gazetelerinde çalıştıktan sonra 1969 yılında emlak işini öğrenip başlamış ve emlak krallığına kadar çok başarılı bir yol çizmiştir.
ORMAN PROFESÖRÜ
El attığı her işte başarılı olan Salim Taşçı eski bir gazetecidir. Doğaya olan tutkusu ön plandadır her zaman. 64 orman yaratan Salim Taşçı‛nın ilk yaptırdığı orman “Atatürk ve Gazeteciler Hatıra Ormanı”dır. Dünyada eşine benzerine rastlanmayacak nitelikteki bu orman Yozgat‛tadır. 85 bin metrekarelik kısımda dev bir Türkiye haritası mevcut. 4 bin 700 adet sedir ağacı ile Türkiye sınırının çizildiği en büyük yer haritası olan bu ormanda 41 bin sarıçam ağacı ile de Türkiye haritasının içi motiflenmiş. Kırmızı yapraklı erik ağaçları bayrağının zeminini, beyaz iğde ağaçları da göbekteki ay-yıldızı şekillendirmektedir.
NESLİ TÜKENEN İNSANLARDAN
Kendisini adeta insanlık için adayan bir yapısı vardır Salim Taşçı‛nın. Küsleri barıştırır, kiralık ev bulur, eğer ev arayan kiracı düşük gelirliyse kendisi kefil olur. Herkesin yardımına koşan çok değişik, enteresan bir insandır Salim Bey. Onun kendine özgü ilkeleri vardır. İcra, ihale vs.den mülk almaz Salim Taşçı, bu gibi yerlerden olan müşteri gayrimenkulüne de aracılık etmez. Faaliyete başladığı günden itibaren hiçbir emlakçının elinde olan mülke el atmamış, kimsenin işini bozmamıştır. Hiçbir müşterisinin kaporasını yakmamıştır. Alıcı veya satıcıyla hiçbir konuda anlaşmazlığa düşmemiştir. Gerçekten nesli tükenen kelaynak kuşu gibidir Taşçı.
İKİ BANKA SATTI
Salim Taşçı öyle renkli bir kişiliktir ki onu ancak yakinen tanıma fırsatı bulduğunuzda ne kadar kıymetli bir cevher olduğunu anlarsınız. Yaptığı çok önemli işlerden bile bahsetmeyecek kadar tevazu sahibi olan Taşçı, hayatta hiçbir insanın mağdur olmaması prensibiyle hareket eder. Depremle ilgili eski yapılara karşı uyarılarını eksik etmeyen, Ankara‛da dereler üzerine kurulan pek çok modern binanın ileride mutlaka felaket yaşayacağının uyarısını yapan, mortgage ile ilgili çekincelerini Türk halkına anlatan, insanları mutlu etmek için çabalayıp duran bu değerli insan 1986 yılında iki bankayı satarak kazandığı paranın tamamını İstanbul‛da sahip olduğu kumaş ipliği ve kumaş boyası fabrikalarına yatırmıştır. Aynı zamanda sanayici olan Taşçı‛nın iki fabrikasında yüzlerce işçi çalışmaktadır. 16 kitabı yayımlanan yazar ve şair olan Taşçı, ormanların babası gerçek bir doğa dostudur. Yarım asırlık birikimiyle tarih uzmanı ve birikimlerinden yararlanılacak ayaklı bir ansiklopedi gibidir. En çok “Bankayı Portakal Gibi Sattım” ve kısa sürede 52 baskı yapan “Satılık Dünya” isimli eserleri ilgi görmüştür. Eserlerinden dokuz tanesi sinemaya aktarılmıştır. Dünya Emlak Federasyonu Genel Başkan Yardımcılığı görevinde uzun süre bulunan bir Ankaralı iş adamı beni gerçekten çok duygulandırıyor. 1984 yılında Ayvalık Sarımsaklı Belediye Başkanlığı, görevini yürüttüğü sırada hiç maaş almamakla da günün konusu olmuştu.
DÜRÜSTLÜK ABİDESİ
Ticarette gerçekten örnek bir kişiliği vardır Taşçı‛nın. Emlak gibi güven isteyen bir işte dürüstlük abidesi, örnek bir emlak müşaviridir Taşçı. Elini attığı her alanda ses getirmiştir. 1966‛da Güneydoğu‛daki Hamido ve Ömer Bezek gibi eşkıyalarla yaptığı röportajlar büyük ilgi görmüştür. Topluma hizmette harcadığı paraları vergisinden düşmeyen, okuduğu lisedeki 25 öğrenciye 20 yıldır maddi destek sağlayan güzel insan “Vatan sevgisi kuru kuruya olmaz” sözünü hiç dilinden düşürmez. Onun sosyal sorumluluk bilinciyle yaptığı pek çok şey anlatılmaz. O zaten anlatmayı sevmez. “Ankara‛nın tapusu onda” diyen dostları “Paris‛in tapusunu çıkarmaya gidiyor” diye takıldılar. “Sen yakma, sen kesme, sen ağaç ek, sen koru” sloganlarıyla yola çıkan Taşçı her yıl büyük bir orman yaratmaktadır. Bir zamanlar Konfüçyus: “Olgun insan güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceğini söyleyen adamdır” demiş. Nereden bilsin ki Konfüçyus kendisi
öldükten çok uzun yıllar sonra dünyaya Salim Taşçı gibi birinin geleceğini. Eğer Taşçı‛yı tanısaydı aynen şöyle derdi: “Olgun insan güzel yazan, güzel düşüncelere sahip, güzel söz söyleyen, söylediğini yapan ve yapabileceğini söyleyen adamdır.” Şimdi oldu Salim Taşçı‛nın tanımı
________________________________________
ANKARA’DA BİR YOZGATLI
Cüneyt CANVER ( Sabah Gazetesi 13 Mayıs 2000 tarihli yazısı)
Ankara’da yaşayıp da Salim Taşcı’yı bilmeyen hemen hemen yok gibidir. Salim ağabey aslında Yozgatlı’dır. Ama Ankara’nın topoğrafyası, Ankaralının da tapusu ondan sorulur. Salim ağabey bizim deyişimizle “pirimizdir” Ona pir lakabını da yine pirlerimizden Antalyalı “Pir Hasan” takmıştı. Taşcı’nın medyayla arası çok iyidir. Herkesi tanır, herkeste onu. Küsleri barıştırır, yardıma koşar, yazıları eleştirir, kiralık ev bulur, kefil olur, över bazen de yerer ama yererken bile kırmamak için kelimeleri özenle seçer. Pirimiz böyle devam ederse korkarım yakında “erecek” ve biz ona artık pirim değil de “ermişim” diye seslenmek zorunda kalacağız.
Pirim Şairdir de
Pirim yazılar, şiirler yazar, ağaçlar diker, ister ki orman olsun. Orman deyince Oran’daki ormanları hatırladım. Hani şu her sabah içerisinde yürüdüğümüz ormanları. Ne kadar kirletilmiş, ne kadar korumasızlar değil mi? Naylon torbalar, kutular, şişeler, torbalar, yemek atıkları, kağıtlar her şey ama her şey, o yetişmesi yüzyıllar alan ağaçların altlarına atılmış. Hem de hepsi bir araya gelseler bir ağaç etmeyecek insanlar tarafından. Hafta sonları rotanızı İncek’e doğru ayarladığınızda o güzelim ormanların dramını daha net şekilde görebilirsiniz. Piknikçilere, ateş yakıp et kızartan kafa çeken ve sonra hiç utanmadan bütün çöpünü oralarda bırakıp giden piknikçilere rastlarsınız. Pirimiz ağaç dikiyor, siz ya yakıyor, ya da kirletiyorsunuz. Sonra da bilinçli birer yurttaşmışsınız gibi gerim gerim geriliyorsunuz. Oysa piknik de yapar, ateşinizi söndürdüğünüze emin olduktan sonra son parçasına kadar çöpünüzü toplayıp, gördüğünüz ilk çöp kutusuna da atabilirdiniz. Bunu yapsaydık ormanlarımız yanmaz, o mübarek ağaçlarımızın dipleri mezbeleliğe dönüşmezdi. Ne düşünüyorum biliyor musunuz? Hafta sonları bir araya gelsek ve çöp toplasak. Topladığımız çöpleri de belediyelerin araçları gelip alsa. Hem spor yapmış hem de çevreyi korumuş olmaz mıyız? Yoksa çöp toplarken görülünce utananlardan mısınız?
Nereden nereye geldik
Kirlenen ormanlardan bahsederken aslında Taşcı’dan uzaklaşmış olmuyoruz. Pirimin kafasını “evet” anlamında salladığını görüyor gibiyim. Onun da Ankara ve Ankaralıya yakışmayan görüntülerden rahatsızlık duyduğuna eminim çünkü. Son günlerde kendini ağaç dikmeye adayan pirimiz bakın ne diyor: “En kolay olan, birbirimizi suçlamaktır. Yaktılar, kestiler, bitirdiler…” O zaman “Sen yakma, sen kesme, sen bitirme…” Bir karış toprağımızı vermemek için kanımızı feda edeceğimiz vatanımızdan, erozyon nedeniyle her yıl Kıbrıs adası büyüklüğünde toprak gitmektedir. Bu ne şekil vatan savunuculuğu, nasıl vatan sevmektir? Evet: Kestilerse, yaktılarsa, bitirdilerse; biz yenilerini yapalım. Kesmeyelim sahip çıkalım. Yaptığım bu ormanlara sevdiğim, saydığım dostlarımın, arkadaşlarımın, ağabeylerimin ve sayınların ismini verdim.
Neden gazeteciler
Çoğunluk neden gazeteciler sorusu akla gelebilir. Hayatta ilk maaşımı gazetecilikten aldım. Hayata gazeteci olarak atıldım. Kendi camiamdan isimlerin bulunması hoş görülsün. Yaş geldi 55’e. Eh! Yolun yarısındayız demektir… Her yaş için bir orman. Ama biz 90’ı bulmuşuz. Galatasaraylılar Ormanına gelince, biz koyu Fenerbahçeliyiz. Fenerbahçeliler kalender olur. Galatasaray’ın yabancı takımlarla yaptığı maçlarda Galatasaraylıdan çok Galatasaraylıyızdır. “Salim Taşcı/ Eski Gazeteci.”
Pirim, diyorum ki, bir önderlikte daha yapsan da şu ormanlarda ki çöpleri temizlesek… Ve bir daha kirletmesek… Belki Ecevitler de gelir çöp toplamaya. Ne dersin?