Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini kırıp geçiriyorlar. imam gazali
Şemsiye tuttun, Yağmura değil, Yüreğimdeki Güneş'e! Gölgeledin, sevgiden, Umuttan yana, ne varsa... S.K.
Sadegül

Sadegül

@sadegul1 Etkin Üye
ŞairYazar
  • 8 Ekim 2023'den beri üye
  • Lisans
  • Kadın
  • 34
  • 8 Şubat
Sadegül
Sadegül
@sadegul1
14 gün
Atatürk'ün Engin Kişiliği...
İleti
“Atatürk, kendisinin insanüstü bir varlık olduğunun söylenmesini hiç hoş karşılamazdı. Çocukluk arkadaşı Nuri Conker’in sert çıkışlarını büyük bir neşe ile dinler ve tekrarlattırırdı.

Bir gün adını söylemek istemediğim bir kişi:

“Paşam”. demişti. “Kim bilir çocukluğunuzda ne ayrı bir insandınız, kim bilir ne olağanüstü anılarınız vardır?”

Atatürk güldü ve Nuri Conker’e döndü:

“Nuri anlatsın.” dedi.

Nuri Conker her zamanki alaylı diliyle:

“Bakla tarlasında karga çobanlığı ederdi.” cevabını verdi. Demin ki soruyu soran kişi sözünün bu hale dökülmesinden fena halde ürktü. Soruyu ortaya attığına bin kere pişman oldu.

“Aman efendim.” diyecek oldu.

Atatürk hemen sözünü kesti:

“Bana insanlar üstü bir doğuş yapmaya kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir.” dedi.”

✍🏻Münir Hayri Egeli Anıları

#MustafaKemalAtatürk #NuriConker #NutukTarih #Türkiye
daha fazla
Sadegül
Sadegül
@sadegul1
7 ay
Sağlık
İleti


Değerli gönül dostlarım; sağlık nedeniyle epeydir sizrlerden uzağım.

Yeniden aranızda olmaktan mutluluk duyacağım.

Grubumuzda; anne olan arkadaşlarımızın, anneler gününü kutlarken cumleniz için, Yüce Rabbimizden sağlıklı günler diliyorum...
daha fazla
Sadegül
Sadegül
@sadegul1
8 ay
Anton Cehov
İleti
RUS yazar ANTON ÇEHOV'a BAŞARISIZ TOPLUMLARIN doğası sorulduğunda şu cevabı vermiştir...

"Başarısız toplumlarda, her aklı başında zihne karşılık bin aptal ve her düşünüre karşılık bin aptalca söz vardır. Çoğunluk her zaman cahil kalır ve sürekli olarak bilgelerden daha fazladır. Dolayısıyla, bir toplumdaki tartışmalara önemsiz konuların hakim olduğunu ve sığ ve yüzeysel olanın merkez sahneye çıktığını görüyorsanız, o zaman derinden başarısız olmuş bir topluma tanık oluyorsunuz demektir."

Mesela anlamsız şarkılar, sözler milyonları dans ettiriyor, şarkıya eşlik ediyor ve şarkıcı ünlü, tanınan, hatta sevilen biri oluyor. İnsanlar toplumsal meseleler ve hayatın kendisi hakkındaki görüşlerini ciddiye almaya başlıyorlar.

Yazar, çizer, aydın, idol, rehber, bilim ve ilim insanları ki, onları kimse tanımıyor.
Kimse onlara DEĞER veya AĞIRLIK vermiyor. Çoğu insan sıradanlığı ve duygusuzluğu tercih eder. Aklımızı uyuşturan veya saçmalıklarla güldüren biri, bizi gerçeklerle uyandıran ve gerçeklerle acıtan birinden iyidir. Cahil toplumlarda demokrasinin işe yaramamasının sebebi budur.
Çünkü KADERİNİZE karar verecek olanlar CAHİL çoğunluk olacaktır.

Öte yandan, Prof.Dr.Celal Şengör'ün " SENİN CAHİLLİĞİN, BENİM YAŞAMIMI ETKİLİYOR!!! " sözünün açıklaması da ortaya çıkmış oluyor.
daha fazla
Son Sahur..
İleti
Bugün son sahur, son iftar...
Yüce Allah,
Oruç tutanların ibadetini kabul buyursun.
Tutamayanlara da, seneye nasip buyursun.
Dertlerin, sıkıntıların sonu, umudun, huzurun sağlığın ilk günleri olsun inşallah.
Yüce Rabbimiz, tekrarını da gösterir inşallah.
Herkes hayırlı Bayramlar.
daha fazla
Maneviyat...
İleti
Ramazan, ne güzel, ne Ulvi bir Ay...
Yüce Yaratıcının, kullarına neler bahşettiğinin farkına varmaktır...
Bir yudum soğuk suyun, bir lokma kuru ekmeğin tadına varmaktır...
daha fazla
Sadegül
Sadegül
@sadegul1
8 ay
Hayat, Umut...
İleti
Sözlerin Mucizevi Gücü

Léa, Jean Moulin Okulu’nda öğrencimdi. Bu okul, dağların ortasında kaybolmuş küçük bir yerdi. O, sadece on bir yaşındaydı.

On bir yıl boyunca yoksullukla ve dünyanın acımasızlığıyla iç içe yaşadı.
On bir yıl boyunca, geçmişten miras kalan aynı kıyafetleri giymek zorunda kaldı.
On bir yıl boyunca, gündüzleri ve geceleri böceklerle savaşmak zorunda kaldı.
Burnu sürekli akıyordu, uzun ve solgun saçları bitlerin oyun alanına dönüşmüştü.

Ve yine de, sınıfa gelen ilk öğrencilerden biri hep oydu. Belki de burada, kendisini olduğu şeyden farklı biri olarak hayal edebileceği birkaç kısa anı yakalamak istiyordu. Bunun için bile diğerlerinin reddedici ve aşağılayıcı bakışlarını göğüslemek zorundaydı.

Grup çalışması yapacağımızda kimse onunla eşleşmek istemezdi.
Ona zekâsını kanıtlayacak bir şans tanınmazdı.
Dünya ona yalnızca küçümsemeyi öğretmişti.

En çok da aynı yoksulluk içinde büyüyen bazı erkek çocuklarının, arkadaşları tarafından kabul edildiğini görmek beni sarsıyordu. Ama Léa hep dışlanıyordu.

Bu adaletsizlik karşısında elimden gelen tek şey, kimsenin dinlemediği nasihatler vermekti.

Sonra kendime şu soruları sormaya başladım:
• Karnı aç olan bu çocuklara masallar okumak ne işe yarar?
• Her şeyden yoksunken onlara hayal kurmayı öğretmenin anlamı var mı?

Ama yine de hikâyelerin büyüsüne inanıyordum. Bunun nereye varacağını bilmesem de…

Haftada iki kez, en çok sevdiğim an olan okuma saatinde, onlara hikâyeler anlatıyordum. Bir gün, Külkedisi’ni okudum. Masalda, peri annenin Külkedisi’ni büyülü bir şekilde güzel bir prenses hâline getirdiği bölüme geldiğimde, Léa büyük bir heyecanla alkışladı.

Yüzünde sessiz bir dua parlıyordu. Ama bu duygu anı, hayal kurma yeteneğinden ve ihtiyacından yoksun olanlar tarafından hemen alay konusu edildi.

Bir gün, onlara şu soruyu sordum:

“Büyüyünce ne olmak istiyorsunuz?”

Ve bir anda, hayallerinin sandığı önümde açıldı.

Bazıları astronot olmak istiyordu, oysa köylerine otobüs bile uğramıyordu.
Bazıları öğretmen, sanatçı ya da asker olmak istiyordu.

Sıra Léa’ya geldiğinde, ayağa kalktı ve kararlı bir sesle şunları söyledi:

“Doktor olmak istiyorum.”

Sınıfta acımasız bir kahkaha yankılandı.

Léa utançla içine kapandı, o an bir peri annesinin gelip onu kurtarmasını diledi. Ama o peri asla gelmedi.

Ders yılı sona erdi, benim de bu okuldaki görevim bitti.

Hayat devam etti.

On beş yıl sonra, o bölgeye döndüm. Artık kadrolu bir öğretmendim. Hâlâ içimde cevaplanmamış sorular taşıyordum.

Bir gün, otobüste durağıma yaklaşırken, beyaz giysiler içinde genç bir kadın bana yaklaştı. Yüzünde parlak bir gülümseme vardı.

— Öğretmen Julien! Benim öğretmenim olmuştunuz!

Şaşkınlıkla ona baktım.

— Yılanları hikâyeleriyle büyüleyen öğretmen…

Gururla gülümsedim:

— Evet, benim.

Bana dikkatle baktı.

— Beni tanımıyor musunuz, öğretmenim?

Sonra, eski günlerdeki gibi aynı kararlı sesle söyledi:

— Ben Léa’yım… ve doktor oldum.

Hatıralarım birbirine karıştı. O küçücük kız… Kimsenin yanına yaklaşmak istemediği o çocuk…

Otobüsten inerken geride sözlerinin yankısını ve adımlarının görünmez izini bıraktı. Kaybolmadan önce arkasına dönüp seslendi:

— Clermont’ta çalışıyorum, beni klinikte bulabilirsiniz…

Bir gün, onu bulmaya gittim. Ama klinikte, kimse Léa’yı tanımıyordu.

“Gerçek olamayacak kadar güzel…” diye düşündüm acı bir tebessümle.

“Masallar güzeldir ama sonuçta sadece masaldır.”

Hayal kırıklığı içinde geri dönecekken, klinik müdürüyle karşılaştım.

Onun söylediği sözler, insanlığa ve hikâyelerin gücüne olan inancımı yeniden doğurdu:

— Doktor Léa burada çalıştı, dedi içten bir sesle. O olağanüstü bir kadın. Her zaman en yoksullara yardım etmeye çalışırdı.

— Onu arıyorum! diye haykırdım.

— Ama artık burada değil…

— O… öldü mü? diye sordum, nefesim kesilmişti.

— Hayır, hayır! dedi gülümseyerek. Burs kazandı ve ihtisas yapmak için İtalya’ya gitti.

Léa, hâlâ öğrenmeye ve mücadele etmeye devam ediyor.

Ve ben, hâlâ kendime sorular soruyorum.

Sözlerin gücü nereye kadar uzanıyor?
Adaletsizliğe karşı direnmenin sırrı nedir?
Bir insan, diğerleri yerde sürünürken nasıl kanatlanıp yükselebilir?
Kadınları tüm beklentileri aşmaya iten güç nereden geliyor?

Ben artık Léa’nın öğretmeni olmak istemiyorum.

Ben, onun öğrencisi olmak istiyorum.

Bana, bir tırtılın nasıl bir meleğe dönüştüğünü öğretsin istiyorum.

Ve en çok da… kendi masalının prensesi olmasını sağlayan sihirli değneğin ne olduğunu öğrenmek istiyorum.
daha fazla
Ramazan
İleti
Bugün Ramazan ayının; 23. Günü.

Ramazan...
Bende hep; Çocukluğumu, İnancı,
mutluluğu, hüznü, acıyı çağrıştırıyor.
Şöyle ki, daha 11 yaşındayım İlk defa Ramazan Orucu tutuyorum.
Daha önceden rahmetli babaannemin teşvikiyle arada bir oruç tutmuşluğum vardı ama, şimdi gerçekten Ramazan Orucuna başlamıştım.
Ramazan'ın 15. Gününde boğazım ağrıyor, ateşim de çıktık.
Ailem hemen bir telaş, birşeyler var ama, bana pek belli etmemeye çalışıyorlar.
Çünkü, atı ay kadar önce iki kız kardeşim ve mahalleden de bir çok çocuk; "Boğaz ağrısı" (Kuşpalazı) dedikleri bir hastalıktan ölmüştü.
Ve beni yakın ilçedeki sağlık ocağına götürmüşlerdi.
Bir sağlık memurunun müdahalesiyle, basit bir operasyonla, ben ölümden dönmüştüm.
Dolayısıyla o yıl Ramazan Orucunu sonuna kadar tutamamıştım ama, hastalığı atlattıktan son Nisan ayında, o yarım kalan orucumu tamamlamıştım.
(O yıl da, ortalama bugünkü gibi Mart ayında idi.)
Oruç tutan, tutamayan herkesi, Yüce Rabbimiz güzel bir Bayrama ulaştırsın İnşallah...
daha fazla
Sadegül
Sadegül
@sadegul1
8 ay
Güzel bir yazı.
İleti
ESKİ BİR TAPINAK YAZITI

Gürültü ve patırtının ortasında sükunetle dolaş; sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma.

Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış.

Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun,

Bağışla ve unut. Ama kimseye teslim olma.

İçten ol; telaşsız,kısa ve açık seçik konuş. Başkalarına da kulak ver.

Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları; çünkü,dünyada herkesin bir öyküsü vardır.

Yalnız planlarının değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış.

İşinle ne kadar küçük olursa olsun ilgilen; hayattaki dayanağın odur.

Seveceğin bir iş seçersen yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini öyle seveceksin ki,

başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken verdiklerinle yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın.

Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma.

Çevrene önerilerde bulun ama hükmetme. İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz.

Unutma; insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri, sonsuz uzunlukta bir kumsalda tek bir kum taneciğinden fazla değildir.

Aşka burun kıvırma sakın; o çöl ortasındaki yemyeşil bir bahçedir.

O bahçeye layık bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma.

Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et.

İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer.

Bazı idealler o kadar değerlidirler ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır.

Bu dünyada bırakacağın en değerli miras dürüstlüktür.

Yılların geçmesine öfkelenme, gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe.

Yapamayacağın şeylerin yapacaklarını engellemesine izin verme.

Rüzgarın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini rüzgara göre ayarla.

Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir.

Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki, evreni yargılamak imkansızdır.

Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barış içine ol.

Hatırlar mısın doğduğun zamanları; sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu.

Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen mutlulukla gülümse.

Sabırlı, sevecen,erdemli ol. Önünde sonunda bütün servetin sensin.

Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen,

Dünya insanoğlunun biricik güzel mekanıdır.

Xantus İ.Ö 9 YY/Antik Mısır'a ait Hiyeroglif Duvar Yazıtı
daha fazla
Sadegül
Sadegül
@sadegul1
8 ay
Babangelirse...
İleti
YAŞANMIŞ GERÇEK BİR HİKAYE

Balıkesir’de Ali Sururi İlkokulu karşısındaki boşlukta, eski ayakkabı tamircisi, kır, pala bıyıklı bir ihtiyar olan Cevdet (Alkalp) dede vardı.
Bir akşamüstü konu Çanakkale’ye gelince ağlamaya başladı. Ve devam etti…:

“Rahmetli babam, Hafız Ali Çanakkale’de kaldığında, anamın karnında yedi aylıkmışım. Onu hiç tanımadım. Bir fotoğrafı bile yoktu.

O günler çok zor günlerdi. Seferberliğin sıkıntıları, kuvayi milliye zamanı, işgal yılları, kurtuluş, yokluk, sıkıntı… Çocukluğumuz hep ekmek peşinde, sıkıntıyla geçti.

Ama anam, benim çocukluğumdan itibaren her sokağa çıkışta, her nereye giderse yanıma gelir ve:

– Oğlum ben pazara gidiyorum. Baban gelirse beni hemen çağır ha..!

– Ben teyzenlere gidiyorum. Baban gelirse beni hemen çağır ha..!

– Ben komşulara gidiyorum. Baban gelirse beni hemen çağır ha..! derdi.

Anam babamı bekledi durdu..

Büyüdüm, dükkân açtım.

Annem yine her bir yere gidişte dükkâna gelir, gideceği yeri söyler ve “Baban gelirse beni
çağır ha..!” diye eklerdi.

Aradan yıllar geçti. Anacığım ihtiyarladı.

Gene hep değneğini kaparak bana gelir ve “Baban gelirse beni çağır ha..!” diye tembihlerdi.

Günü geldi ağırlaştı.

Ölüm döşeğinde bizimle helalleşti.

“Bana iyi baktınız, hakkınızı helal edin” dedi.

Bana döndü yavaşça:

“Baban gelirse ona: ‘Annem hep seni bekledi’ de!” dedi.

Birden irkilerek doğruldu ve kapıya doğru gülümseyerek:

“Hoş geldin bey, Hoş geldin!” diyerek ruhunu teslim etti.”

(Cevdet Alkalp’le Röportaj Yapan Kişi Araştırmacı Yazar ve Bursa Çınar Anadolu Lisesi Coğrafya Öğretmeni Mustafa Doğru)
daha fazla
Çanakkale...
İleti
Çanakkale Zaferi için kim ne yazarsa yazsın, hiç kimse tam olarak hakkını veremez.
Hiç kimse O Ruhu tam olarak anlayamaz diye düşünüyorum...
Sadece, Rahmet ve minnetle anabiliriz....
daha fazla
Paylaş
İstatistik
Profil Ziyaretçi?
9.855
Şiir Okunma
170.602
Yazı Okunma
27.591
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL