0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
912
Okunma
Güneşe pranga vurulmuş,
Üşüyor Kâinat
İnliyor titriyor, azapta yer-gök!
Bir dehşet ki, gürlemeler...
Kızılca kıyamet kuşatmış,
Buzdan alevler sarmış Semâyı
Ağlıyor gök kubbe;
Sele dönmüş sağanak-sağanak gözyaşı...
Titrer bir serçe kuş, avucumda;
Sanırsın,
Yaşanan dehşet’tendir korkusu...
...
Hep bir yanılgıda teşhis-tedâvi
Oysa hedef belli, yönü Semâvi,
Küçücük yürekte O’nu arayış...
...
Bir yüreğin yıkımından büyük afet olur mu?
Minicik yüreğinde;
Bir yüreğin depremidir, titreten...
Batsın gök kubbe, çöksün!
İster yansın, sel alsın!
Köklerinden sökülsün,
Yaprakları yel alsın!
Yağmurlar urgan olsun,
Zarif boynunda;
Gelirse gelsin ölüm!
Kimin umurunda...
Değil midir içinde küre-i arz, yüreğin?
Değil midir;
Tüm varlıkların sığınağı
Bir avuç serçe yürek;
Derinliği, kuşatımı sınırsız...
Ürkecekse,
Kendi ürksün kâinat;
Mekânsız,
Sahipsiz,
Işıksız kalmaktan...
*
Nerede farkındalık, nerede algı!
Hep değişik tellerden vurulur çalgı...
Oysa;
Tek dil vardır bildiği, bunda göstermez zaaf
İki hecelik sözcük, gerisi lâf-ı güzaf...
02.09.2011 / Metanet Yazıcı