14
Yorum
31
Beğeni
5,0
Puan
1451
Okunma

Zamansız vakitsizliklerin hiçlik tınısında kısılmış
Bir yüklemin adsız sanısında gizli ketum yetilerin
Masum birlikteliğine akıl sır ermezken hele ki
Konuşlanmış elemin tezahürü kırık üç beş hecede;
Ansız bir serzenişin devrik tınısına rücu etmek kadar kayıtsız,
Bir dirayetsizlik iken yenik düştüğüm en az
Aşkın tasavvurunda ve tasarrufunda gölge ve mahrem kıyılar
Kadar yeknesak o tekdüze sıradanlık bir kez.
İndirmişken kepenklerini ve gizem yüklü peçesi gecenin,
Konuk sancılar hesap keserken kalıtımsal bir mizaç belli ki
Seninki hanidir ben yüz sürmüş iken ikbalimin,
Adsız tınısına sığıp bir tekke iken sivrildiğim
Duvarları kırık ve dört köşe nizamı o yalnız imgelerin,
Seyrildikçe ve seğirttikçe gölgeden aydınlığa.
Kanıksadığım bir kumaşın dokusunda ipek saçların
Uçuşurken o soğuk rüzgârda ve yakın ölüme
En az mızrabı vurup da çalarken gönül, o eski şarkıyı:
Kaybolduğun rahvan ve mahrem duygular iken
Hanidir ahkâm kesen sessizliğin miracı hoşnutluğun
Yanık kokusu:
Bir tefekküre sakınıp sakladığım ah, o sürgün anlamsızlık
Kansız bir ölümün tecellisi madem yokluk,
Madem yoksun söyle nerede mihrap bellediğim,
Tanımsızlık kadar nadide bir izdüşümü
Ben bir kez meyletmişken demsiz yarınlara.
Gölgelenmek, hicap yüklü yakarışında
Bir seyrelti kadar nüktedan o varlığı iken en derinde.
Mecalsiz bir yordayışa asılı,
Hüzne odaklı o telaşın rakımına sığdırdığım
Binlerce gözyaşı.
Körelmiş o kemirgen yalıtılmışlığı ile
Sığamazken yere göğe, hanidir vuku bulan
Bu beyhude serzenişe meyledip duyumsadığım
Son tezahür, bilinmez bir yakanın pervasızında
Silik bir gölge kadar anlamsız ve kıyama durmuş.
Süzen nadide bir yılgıya hapsolmuş,
Derken demleniş mabedin nispetinde
Yokluğa bedel tedirginliğe meyilli;
Töhmet bürümüş bir kez nifak sokulmuş yarınları.
Nazarında yoksun kılınmaksa
Anlamsızlığı berhudar bir tükenmişlikte,
Yol yordam bilmez iken yine de sürdüğüm izin
Tevafuku kadar iç sesin mecalsizliğine sığdırıp da
Toz konduramazken vakur imgelere:
Bir anda yok olmak kadar olası
Hele ki içten içe o ince sızı,
Nüansında bellemişim bir kez gönüllü.
Yoksunluğun sayacı takıldığından beri
Son bir hamle belki de tek gereken.
Kırıklarını aldırdığım yüreğin telaşı
Kadar yeknesak şu anlamsızlık
Ben teklerken kurduğum her cümlede.
Yenilgi ve yanılgı yüklüyüm
Bir parça hüzün yine de
Tefekkürü gönlün her şeye bedel
Sarnıcı kırık kuyunun en dibindeyim:
Solumda yas gözümde yaş
Öylesine hırpani bir teselli
Koruk acılarımı yığdığım gömütte gizli
Sessiz imgeler çığırtkan bir dalkavuklukla
Kök söktürürken günden geceye.
Kayıp bir gölge kadar demli o yalıtılmışlık;
İzbelerde sığınak bellediğim metruk bir sancının
En kuytusunda.
Adeta tekil bir alfabe yine o pervasız yalnızlık,
Zinciri kırmak kadar
Tahakkümperver bir var oluş…
Anlık hitabetlerin, sanrı yüklü güdümü
Kadar ayrık bir betimleme, nazarında hicaba
Dönük gökyüzünün hüzne meyletmiş şafağında
Göz kırpan üç beş kırpık yıldız.
Gündönümü, yıldönümü
Belki de seyri döngüye teğet yüz görümü.
Yoksa aşkın izdüşümü mü de,
Kerameti yığılı yürekte.
Hoşnutluğun mucizevî tınısında seğirten
Üç beş sefil tümce kadar yeknesak,
Sükûtu hayale uğramış bir gönlün yüz sürdüğü
O döngüde, kırılgan bir zihniyetin muafiyeti.
Töhmet altında bir yılgı
Belki de savruk, kırpık yıldızların kayıp rotası.
Adsız anlamsızlığın perde çektiği,
Nahoş bir kabullenilmişken ölüm
Ve zikrettiği her ismin çok ama çok gerisinde.
5.0
100% (25)