56
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2107
Okunma

Sonbaharın sarımsı yaylada getirdiği gönül yarısı.
Doldurur göğsüme astarlı çırpıntılarda kalp sızısı.
Tan şafağı ata binerken mahmuzlanır yürek bağısı...
Minicik kırılmışlıkta kocaman hüzne sarılmış,
Bir topyekünlük sallanır. Ve sonbaharın doğumu olan
Devasa hoşluğun buruk hüznü, zaman zaman
Yürek tıpırtısı ninniliğinde çok renkli düşlerde kımıldanmış.
Senden özge, benden bilge tutunmuşlukta;
Bir rikkatin minik süzmeleri teğet çemberlerde
Birbirine kenetlenmiş ışık kahkahalarda
Menekşe bulvarında çınlar, şiirden çiçeklerde.
Kâh ahizelerde, kâh monitörlerde aşina olan sensin.
Süzülmüş sezginliğin sessizlik ötesi yankılarda çınlayıp duruyor.
Çınlamakla kalmıyor, canlanıyor ve can ötesi varlığın,
Tacı-tahtlığını yürek terazisinde hissettiriyor.
Sen yıldızken; karanlık gecelerin ışıkla kardeşlik boğuşmalarında,
İpeksi dokunuşların tensi devinişlerinde var olmaya çalışırsın.
Kara gece kordonlarının ak şafaklara bağlanışında,
Hüma kanatlarına pırlanta saçarsın.
Ve işte o demde gani gönüllüğün depremsi sükûtunda,
Kaosa bulanan gümbürtüyü bastırmaya çalışarak sızarsın…
Ve ben, kırkikindi yağmurlarının insanı… Onlara bürünmüş, onlarla yunmuş.
Bir hayal çekingenliğinde, mahzun tutkunlukta özgence yürek
Şahlanışında, nefes nefese koşturma yorgunluğunda sessizce oturmuş
Mütemadi coşkunun yoğunluğunda melodi besteleyerek,
Gözlerimi kapatıp bir duygu nehrine dalarım tenden uçmuş…
S. Edip Yörükoğlu