5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2072
Okunma
Tarih yalan söylemez, yakışmaz yalan bize;
Bir topun mermisiyle, düşman getirdim dize…
Annem Emine hanım, Abdurrahman babamdı;
Atama layık olmak, işte bütün çabamdı…
Binsekizyüz sonunda, Çamlık köyünde doğdum;
Göğsümdeki imanla, nice karanlık boğdum…
Yoktu okumam-yazmam, Kur’ân’ı biliyordum;
Çağlasa göz pınarım, onunla siliyordum…
Derken, koptu fırtına, adı Balkan Harbi’ydi;
Nice fidan can verdi, gördüm, alkan harbiydi…
Ben köylü çocuğuydum, hem gürbüzdüm, hem civan;
Nâmıma ‘Koca’ dendi, ‘Koca Seyit Pehlivan’…
Köyüme dönme vakti gelirken yavaş yavaş;
Üç koca yıl geçmişti, bittiğinde bu savaş…
Yine mahşer gürledi, ‘nihayet sustu’ derken;
‘Bayramım var’ demeye, vakit daha çok erken…
Yüzotuz gün sürer mi, yüzotuz kara gece;
“Ya İstiklâl Ya Ölüm! ” dillerde hece hece…
Sahibini bilmeden, geldikleri bu diyar;
Dağı başka dumanlı, göğü başka bahtiyar…
Zulme yeminli kâfir, duruyor karşımızda;
Susacak mı ezanlar, bin yıllık arşımızda?
Akın akın düşmanlar, kapımıza dayandı;
Sabah vakti ezânla, Seddülbahir uyandı…
Kara taşlar sarıyor, analar kucağında;
‘Tekbîr! Tekbîr! ’ sesleri, Peygamber ocağında…
Bu tükenmez çileyi, sabırlarla ördüm ben;
O gece rüyamdaydı, Ehl-i Beyt’i gördüm ben…
İnzivâya çekildim, gözyaşı döküyordum;
Keferenin kalbini, tekbîrle söküyordum…
Yârenlerim aç-susuz, yârenlerim yorgundu;
Koca Boğaz diz çökmüş, heybetiyle durgundu…
Nerde böyle bir tufan, nerde böyle bir savaş! ..
Mehmetçik şehadeti, bekliyor yavaş yavaş…
Her yaştan yiğit vardı, yirmisinde, kırkında;
Bir topun çelik zırhı, kahır çeken sırtında…
Kulağımda bir âyet, Rahmân’ın bestesiyle;
Hemşehrisi Sabri’nin, o dâvûdî sesiyle…
Morto Koyu uyandı, şafak vakti ezânla;
Duyduk, namaza durduk, oğul, uşak, kızanla! ..
Hayale dalar iken, kimi görsem çağırdım;
Dev bir gülle göründü, “Siper! ” diye bağırdım…
‘Okyanus’ denen gemi, birden ölüm kusmuştu;
Tüm batarya kaybolmuş, tüm kuzular susmuştu…
Her yere dağılmıştı, kafa-gövde-el-ayak;
Kalkmaya çalıştıkça, ‘olmaz’ dedi sol ayak…
“Rabbim! Yardım et! ” diye, birkaç adım sürüdüm;
Bir harbi demiriyle, usul usul yürüdüm…
Bataryada kalmadı, bir tek damla gözyaşı;
Gözüm birden ilişti, şükür, Hilmi Yüzbaşı! ..
Mecidiye şehitlik onurunu almıştı;
Sonra birden gördüm ki, Niğdeli sağ kalmıştı…
O gemi ağır ağır, boğazı bölüyordu;
Denizler kan ağlıyor, donanma gülüyordu…
Bir kez daha göz dikip, bataryayı seçseydi;
Yâ Rab, neler olmazdı, şu boğazı geçseydi! ..
Bir bendim, bir Niğdeli, mermi bizden büyüktü;
“Haydi Allah, bismillah! ” bu ne kutsal bir yüktü! ..
“Rabbim, bana güç ver de, düşmanımı güldürme;
Bir olan vatanımı, parça parça böldürme”! ..
“Beni mahçup eyleme bayrağımdaki aya;
Sensiz, bu koca mermi, nasıl kalkar ayağa”! ..
Bir yanımda evliyâ, bir yanımda Yunus`tu;
`Okyanus` denen zırhlı, bir damla okyanustu…
Şehitlerin duası bana güç katıyordu;
Şükür sana Yâ Rabbi! Okyanus batıyordu…
Bu boğazda boğuldu, düşmanın ihtirası;
Bizlerden hediyedir, Çanakkale mirası…
Havran’da garip kalmış, silinmiş mezar taşı;
Üstünde tarih yazar, işte, Seyit Onbaşı…
Kalk konuş Koca Seyit, ama sitem zikretme;
Bizler seni terk ettik, sen bizleri terk etme…
Ali ALTINLI