Şikayetsiz..
(o patikalar ki maralların dolandığı geçitlerde harlı bir yoldur
o yol ki avcıların kan sürdüğü puslu pusuların da puştudur) artık sazlar çalmaz turna göçleri yaralıyız yarılmış yar yüzü kadar hiç dinmiyor infaz arazi sesleri acıları uyutmuyor renkli haritalar… yalnızız ki böyle başlamıştı infilak yazgımız kentler sanki unutulan kadınlar inkar desen ne fayda hayırsızız… kor bu akşamlar sahi nerede harlar şairler desen sürülmüş ayaz yankısıdır yoksul kıyılar döşümüze küfürle çarpar derken toprak hep kendi ülkesinden asılır… efkarız ki öyle dağılmıştı sis duman başımız köyler sanki terk edilen kızlar biz ki en fazla kendimize vefasızız… karlar düşerdi sobamıza o sokaklarda kaşımız çatımıza çatardı şarap yıldız sohbetlerden geriye söz’e düşen şarkılar kalırdı liman kızıydı çorapları hep beyaz ayakları yosun kıpırtısı gözleri serçe telaş omuzları yayla havası... çimen buğusu elleri kaldı geride kül dağ olur bilirim aşk cevherse… sanığız ki söyle sınanmıştı dikenle alnımız coğrafyalar sanki linç derilen atlasımız deniz boylarında martısız kaldık hesapsızız… yağmur yıkasa ne olur kaldırımları sarhoş meyhaneler kadar iskemledir hayat bütün şiirler yalnızlığın yoksul evidir ve sönen masallar karanlığa rehber değil bu yüzden her sokak lambası ısıtır gözyaşını ulan iyi de bunca isyan neden yeminlere barut olmaz… dinmek yazılan ve basılan her dem tutanak devrilen obalardan kovulan caddelere tapınaksız ağlayıp çamur yatan ve rahminde gül diye ölüm doğurmak gülüşleri kasılan baharlara ne oldu... yitmek bir akşam alınmak çay deminden ormanları bir kuyuda bulmak ezan seslerinde rüzgarla hıçkırmak resimlere yırtılan anılarla dokunmak ve ne vakit bakılsa eskizce ağlamak… gitmek böğürtlen kokan nehir yakalarından uslanmaz ay tüten kasabalardan içli kederi ağlara takılan balıkçılardan intihar sunan otel sabahlarından serüvensiz sarılan kucaklaşmalardan… tanığız ki kederle vurulmuştu bir yanımız bir gözbebeği kadar dardı maceramız evren ne az durdu oysa düşlere yalansızız… |