0
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
776
Okunma
(o patikalar ki maralların dolandığı geçitlerde harlı bir yoldur
o yol ki avcıların kan sürdüğü puslu pusuların da puştudur)
artık sazlar çalmaz turna göçleri
yaralıyız yarılmış yar yüzü kadar
hiç dinmiyor infaz arazi sesleri
acıları uyutmuyor renkli haritalar…
yalnızız
ki böyle başlamıştı infilak yazgımız
kentler sanki unutulan kadınlar
inkar desen ne fayda
hayırsızız…
kor bu akşamlar sahi nerede harlar
şairler desen sürülmüş ayaz yankısıdır
yoksul kıyılar döşümüze küfürle çarpar
derken toprak hep kendi ülkesinden asılır…
efkarız
ki öyle dağılmıştı sis duman başımız
köyler sanki terk edilen kızlar
biz ki en fazla kendimize
vefasızız…
karlar düşerdi sobamıza o sokaklarda
kaşımız çatımıza çatardı
şarap yıldız sohbetlerden
geriye söz’e düşen şarkılar kalırdı
liman kızıydı çorapları hep beyaz
ayakları yosun kıpırtısı
gözleri serçe telaş
omuzları yayla havası...
çimen buğusu elleri kaldı geride
kül dağ olur bilirim aşk cevherse…
sanığız
ki söyle sınanmıştı dikenle alnımız
coğrafyalar sanki linç derilen atlasımız
deniz boylarında martısız kaldık
hesapsızız…
yağmur yıkasa ne olur kaldırımları
sarhoş meyhaneler kadar iskemledir hayat
bütün şiirler yalnızlığın yoksul evidir
ve sönen masallar karanlığa rehber değil
bu yüzden her sokak lambası ısıtır gözyaşını
ulan iyi de bunca isyan neden yeminlere barut olmaz…
dinmek
yazılan ve basılan her dem tutanak
devrilen obalardan kovulan caddelere
tapınaksız ağlayıp çamur yatan
ve rahminde gül diye ölüm doğurmak
gülüşleri kasılan baharlara ne oldu...
yitmek
bir akşam alınmak çay deminden
ormanları bir kuyuda bulmak
ezan seslerinde rüzgarla hıçkırmak
resimlere yırtılan anılarla dokunmak
ve ne vakit bakılsa eskizce ağlamak…
gitmek
böğürtlen kokan nehir yakalarından
uslanmaz ay tüten kasabalardan
içli kederi ağlara takılan balıkçılardan
intihar sunan otel sabahlarından
serüvensiz sarılan kucaklaşmalardan…
tanığız
ki kederle vurulmuştu bir yanımız
bir gözbebeği kadar dardı maceramız
evren ne az durdu oysa düşlere
yalansızız…