2
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1078
Okunma

Doğduğun günden beri yaşadığın sarayın hükümdarın
nedir ki içinde saltanat sürmekte hükümsüzlüğün
nedir ki aşinalara alışkın ruhun ölümsüzlüğü
nedir ki ; gaip-ten ruhumu okşayan o ses
yazık ki ; o anlatılamayan gizli cinayetlere yazık
Üstümde sema ruhumda ahlak duygusu aşk
dökülen yıldızlar pare pare ,can cana pervane
yansıyor güneş ,bir katre-i damla ki ırmağı
kamışından koparılmış ney sesinden üfleyiş
doğrunun doğrusu değil mezar ile insan
görünür görünmezliğe çaresiz dil ve alem
yaprağına damlası düştüğü günün paresi
bağrına basıpda bekleyen toprağın neftası
geçip giden yıllar yüzümde çizgiler teşne
bunca girift bilmeceler tomurcuklar heveste
heybem yük dolu sermayem hüzün parçalar
karabasan bataklığım artık sanada paydos
bir ses bir ses uzaklardan yorgun gelen es
çağrılan süslü bebek istikamet toprak tabu
bekler kapıda cansız at kendini duymaz töz
beklenen bahar kuru umitleri üşütüyor tuz buz
ey saçlarımı okşayan istemem ne taç ne saray
bir mecnun bir leyla geçiyor kapıdan sus pus
bir doğuş bir batış hayatı tanığım gün köz köz
ruhumun cenneti hayrete uyanmakda göz göz
bahara alışkın bedenim , ölen ruhum değil
İstenmeyen batışlar güneşe vurgun değil
yükseliyor yer ki , yer-gövdem yerde değil
gözlerimi kapattığım dünyam artık benden değil
Gülay Göktürk
5.0
100% (4)