(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
GÜNÜN İNCİLERİ:.. Yalnız seni sevenleri sevmek sevgi değil, değiş tokuştur. - Cenap ŞAHABETTİN - Sevgi saygı aşkın ilk ham maddesi. - İsmailoğlu Mustafa YILMAZ - Tek Bir Güne Sığmayan Tüm Öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü Kutlu Olsun. - ADEBİYAT DEFTERİ -
Şiirlerimizde bülbülün gül' e sevdası aşkı yanıp kavrılması dikeninden canının yanması al kanlara boyanması bir yana her satırı manalı ve akıcı öğretici paylaşımcı güzel eserinizi ve siz tebrik ediyorum Erol hocam.
Ham olana yeter tortusu bile An gelir aşk ile, nefes alınır.
இܓ5N1K'DA Tuğçe Kazaz Din Değiştirmiş "CHP Zihniyetine !!!இܓ... tuğçe kazaz din değiştirdi ile ilgili video▶ 4:26 www.youtube.com/watch?v=byqQZq5GdYQ 12 Şub 2015 - Ajans Mecidiyeköy tarafından yüklendi Tuğçе Kazaz, Kanal D ekranlarında Cüneyt Özdemir'in hazırlayıp sunduğu 5N1K programına konuk oldu ...
Not : Burada chp zihniyeti derken sadece parti olarak düşünülmesin... !!!
இܓDİN nedir ? இܓANLATAN kim ? இܓUTANMAK ne demek ?
Soru;
இܓŞeriat nedir, nasıl yaşanır; bu asırda şeriat geçerli midir?
Sorunun Detayı;
இܓŞeriat nedir, nasıl yaşanır; bu asırda şeriat geçerli midir?
Cevap;
இܓİslam dini, diğer konularda olduğu gibi idari mekanizma hususunda da görüş belirtmiştir. Devlet yönetimi ile ilgili belli ilkeler koymuştur. Ayrıntı kısımlarda bu ilkelere bina edilerek uygulanır. Adalet, hukuk, insanların haklarını ihlal etmemek, devlet yönetimini kötüye kullanmamak vs. gibi ilkere sadık kalınmak suretiyle devlet yönetilmelidir.
Şeriat, İslam'ın getirdiği hükümlerin genel adıdır. Devlet yönetimi de bunun içine girmektedir.
Doğru İslamiyeti ve İslama uygun doğruluğu anlatmak ve yaşamak zorundayız. Bu nedenle İslam adına yapılan, ama İslama uymayan bazı uygulamalar İslamiyete ve Müslümanlara zarar vermektedir.
Birisiyle karşılaşıyorsunuz. Namaz kıldığından, oruç tuttuğundan söz ediyor. Sohbetiniz sürüyor ve sonunda, şeriatın en önemli iki emrini yerine getiren bu adamın, şeriata karşı olduğunu görüyor ve hayret ediyorsunuz.
Bir başkasıyla görüşüyorsunuz. Şeriatı hararetle savunuyor. İç âlemine, ibadet dünyasına iniyorsunuz, İslâm’ın ceza hükümlerinin tatbiki için gösterdiği heyecanın yüzde birini, ibadet hayatında göstermediğine şahit oluyorsunuz. Yine hayrete düşüyorsunuz.
Bu iki farklı adam hakkındaki kanaatiniz aynı oluyor: Bunlar şeriatı bilmiyorlar!..
இܓ - Şeriat nedir, ne değildir? இܓ
Şeriat: “Din”, “Allah’ın emri”, “İlâhî emir ve yasaklar” gibi manalara geliyor.
İnsan, bir kavramı reddederken de kabul ederken de anlamını bilmeli, diye düşünüyoruz. Taraftar olmak veya olmamak ayrı mesele.
En çok tartışılan kavramlardan biri de “şeriat.” Bu konuda bir çok kişinin kafası bir hayli karışık. Anlamını bilen de konuşuyor, bilmeyen de.
இܓÖnce, Şemseddin Sami Efendinin, dilimizin en esaslı lugati olarak bilinen “Kamus”una bakalım:
இܓŞeriat, “evamir ve nevahi-yi İlahiyye ve âyet ve hadis ve icma-ı ümmet esasları üzerine müesses kanun-u İlahi” diye tarif ediliyor.இܓ
Tarifte iki unsur dikkat çekiyor. Biri, şeriatın “İlahi emirler ve yasaklar” oluşu. Diğeri, bu İlahi kanunların “âyet, hadis ve icma” denilen temeller üzerine kurulu bulunduğu.
Ömer Nasuhi Bilmen ise, “Hukuk-u İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu” adlı mükemmel eserinde bu ıstılahı ayrıntılı biçimde şöyle açıklıyor:
இܓ“Şeriat, din lisanında, Cenab-ı Hakk'ın, kulları için vazetmiş olduğu dini, dünyevi ahkamının heyet-i mecmuasıdır. Bu itibarla şeriat, din ile müradif olup, hem ahkam-ı asliye denilen itikadiyatı, hem ahkam-ı fer'iye-i ameliye denilen ibadet, ahlak ve muamelatı ihtiva eder.”இܓ
இܓ“Şeriat, umumi manasına nazaran bir peygamber-i zişan tarafından tebliğ edilmiş kanun-u İlahi demektir. Ahkam-ı şer'iye denilince, bundan kanun-u İlahi hükümleri manasını anlamak lazımdır. Ve bununla asıl Kur'an'a, Hadise, İcmaa sarahaten müstenid olan hükümler kastedilmiş olur.”இܓ
Bu ayrıntılı tarifte şu temel noktalar ustalıkla sıralanmış:
இܓ1. Şeriatı, kulları için Allah koymuştur. இܓ2. Şeriat, dini ve dünyevi hükümlerin tamamıdır. இܓ3. Şeriat, “din” kelimesiyle eşanlamlıdır. இܓ4. Şeriat kavramının içinde, imani hükümlerin yanında ahlaka, ibadete ve günlük hayattaki işlere dair hükümlerin hepsi vardır. இܓ5. Genel anlamda, her peygamberin getirdiği İlahi kanunlara da şeriat denilir. இܓ6. Şeriat kelimesiyle, açıkça Kur'an'a, Hadise ve İcmaa dayanan hükümler kastedilmiş olur.
இܓAsrımızın en büyük müfessirlerinden olan Elmalılı Hamdi Efendinin, “Hak Dini Kur'an Dili” isimli pek kıymetli tefsirindeki şeriat tarifi de şöyledir:
இܓ“Lugatte bir ırmak veya herhangi bir su menbaından su içmek veya almak için girilen yol demektir. Bunda, insanların hayat-ı ebediyeye ve saadet-i hakikiyeye ulaşması için, Allah Teala'nın vaz u teklif ettiği ahkam-ı mahsusaya ve mezheb-i müstakime bilistiare ıtlak edilmiştir ki, din demektir.”இܓ
Bu tarifte de bazı önemli noktalar dikkati çekiyor:
இܓ1. Şeriatı Allah koymuş ve kullarını sorumlu tutmuştur. இܓ2. Allah, şeriatı kullarının ebedi hayata ve hakiki saadete ulaşması için göndermiştir. இܓ3. Şeriat, müstakim, yani doğru yolun adı olup, hususi hükümlerden ibarettir. இܓ4. Şeriat, din demektir.
இܓAsrımızın büyük âlim ve mütefekkiri Bediüzzaman ise, şeriatı tarif ederken şunları söylüyor:
இܓ “Şeriat ikidir. Birincisi, alem-i asgar olan insanın ef'al ve ahvalini tanzim eden ve sıfat-ı kelamdan gelen bildiğimiz şeriattır. İkincisi, insan-ı ekber olan alemin harekat ve sekenatını tanzim eden, sıfat-ı iradeden gelen şeriat-ı kübra-yı fıtriyedir ki, bazan yanlış olarak tabiat tesmiye edilir.”இܓ
Bu tanımda da önemli noktalar vardı. Şeriatı ikiye ayırarak tarif ediyor, tabiat mefhumuna da açıklık getiriyordu Bediüzzaman.
இܓ1. “Küçük âlem” olan insanın fiillerini ve işlerini düzenleyen ve Allah'ın “kelam” sıfatından gelen bildiğimiz şeriat. இܓ2. “Büyük insan” olan âemin hareketlerini ve durumlarını düzenleyen şeriat. இܓ3. Maddi âlemdeki kanunlara “tabiat” demek yanlış. Çünkü, bu kavram Allah'ı hatıra getirmiyor. Oysa, bu “fıtri” kanunları koyan ve tatbik eden O'dur.
Bu izah, başka bir manayı da hatırlatıyor: Kainattaki varlıklar, Allah'ın “fıtri” kanunlarına isyansız itaat ettikleri için, bu alem muntazam ve mükemmel. Hiçbir yerde en küçük bir karışıklık yok. Demek insanlar da yaşayışlarında İlahi kanunlara isyansız itaat etseler, özlenen ahenge kavuşacak ve aradıkları saadete erecekler. Uyumsuzluğun ve huzursuzluğun sebebi, isyan ve tuğyanlarıdır. Ahiret saadeti gibi, dünyevi huzurun da çaresi İslam'dadır.
Bütün bu tanımlara göre, “şeriat” diyen birisi, “din kuralları” demektedir. İnsan ise, hür bir varlıktır.
Kabul de edebilir, red de... “Dinde zorlama yoktur.” இܓ
இܓ - Şeriat nasıl yaşanır? இܓ
Bir çekirdeğe ağaç olma kâbiliyeti yükleyen, onu meyve verebilecek şekilde programlayan Allah, bu gayenin tahakkukunu birtakım şartlara bağlamış. Bu şartlar manzumesine şeriat-ı fıtriye deniliyor. O çekirdek, toprağını bulacak, suyuna kavuşacak, güneşle sohbet edecektir ki ağaç olabilsin.
İnsanın mahiyeti de o çekirdek gibi. Cennet hayatını netice verebilecek bir çekirdek. İşte şeriat, bu insan mahiyetinin rıza beldesi olan cennete lâyık olabilmesi için uyması gereken kanunlar manzumesi.
Akıl, O’nun koyduğu sınırlar içinde düşündüğü takdirde, mârifetullaha eriyor. Dil, hayır söylediği ölçüde o ebed ülkesinde ulvî sohbetler yapmaya aday oluyor. Beden, Allah için yorulduğu nispette o saadet beldesinin maddî nimetlerinden faydalanmaya hak kazanıyor.
Sevgi, korku, şefkat, merhamet gibi hislerden, göze, kulağa, ele, ayağa kadar her şey ancak Allah’ın emir dairesinde çalışmaları hâlinde terakki ediyor, ulvîleşiyor ve ulvî âlemlere yöneliyorlar. Şeriat, hakikate giden yolun ismi. Lügat manası, “Su membaından su almak için girilen yol.”
இܓHakk’a ermenin ve hakikati bulmanın yolunu, Yunus’umuz ne güzel özetler:
Yola girmeden, menzile erişilemez. Şeriatsız, hakikate erme iddiaları, sahibini oyalamaktan öte bir işe yaramayan kuruntulardır.
Tarikat, nâfile ibadetlerin simgesi. Şeriat yolunda sağlam yürüyebilmek, nefis ve şeytana karşı daha güçlü olabilmek için konulmuş bir terbiye ameliyesi. Kulu, Rabbine daha fazla yakınlaştırmaya vesile. Nefsini daha tesirli bir şekilde terbiye etmesine yardımcı.
Kısacası, hakikate ulaşmak için öncelikle İlâhî emirlere harfiyen riayet etmek ve bu vadide kalbini daha sağlam, ruhunu daha güçlü kılmak için de nâfile ibadetlere devam etmek gerek. Büyük müceddid İmam-ı Rabbani’yi dinleyelim:
“Dilin yalan söylememesi ve doğru konuşması şeriattır. Kalpten yalan düşüncesini uzaklaştırmak, eğer zorlayarak ve çalışarak olursa tarikat, eğer zorlanmaksızın müyesser olursa hakikattir.”
Büyük İmamın bu güzel misalinden şunu anlamıyor muyuz? Doğru sözlü olmak, Allah’ın razı olduğu güzel bir ahlâk, yâni hakikat. Kul, bu hakikate ermek için, ilk olarak, şeriatın “yalan söylemeyiniz” emrine uyar; dilini bu günahtan uzak tutar. Daha sonra kalbine yalan söyleme arzusu gelmemesi için ruhunu tedavi etmeye başlar. Bu vadide bir gayretin, bir faaliyetin içine girer. Sonunda kalp hiçbir zorlamaya, çalışmaya lüzum kalmaksızın yalan söylemekten nefret eder hâle gelir. Artık o kalbe, yalan yanaşamaz olur. Konuştu mu mutlaka ve büyük bir rahatlıkla doğruyu söyler. İşte bu adam doğru söylemenin hakikatine ermiştir.
Büyük imamın bu ifadelerinden hakikate ermenin, bu mutlu neticeye kavuşmanın tarikatsız da olabileceği anlaşılıyor. İnsan, doğrudan, şeriattan hakikate geçebilir. Ama, bu ermenin, bu varmanın şeriatsız olmayacağı muhakkaktır.
Burada bir tasavvuf tahlili yapmak istemiyorum. Bunları sadece şunun için yazdım. Şeriat denilince, sadece, İslâm’ın ceza hukukuna dair hükümlerini anlamak eksik olur. Yalan söylememek de şeriattır. Yalan söylemeyen, gıybet etmeyen, başkasının malına, canına, ırzına, namusuna kötü nazarla bakmayan, helâl kazanç peşinde olan bir insan da şeriat üzeredir ve hakikat yolundadır. Böyle birinin şeriata karşı çıkması, kendisiyle tenakuza düşmesi demektir.
Dinin temeli, şeriatın esası, insanın yaratılışına dayanır. Karşımızda bir cansızlar âlemi mevcut. Bu âlemde her zerre, her yıldız, hava, toprak, su, ziya her şey Allah’ın küllî iradesine tâbi. O’nun koyduğu İlâhî kanunlara uygun hareket etmede. Ama bu uymada, irade söz konusu değil. Her şey O’nun emrine, yine O’nun iradesiyle boyun eğiyor. Melekler âlemi de bu hakikatin bir başka görüntüsünü sergiliyorlar. İbadet için, tesbih için, hamd için yaratılan bu varlıklarda da insandaki manasıyla bir irade mevcut değil. Onlar, Allah neyi emrederse onu işliyorlar.
İnsana gelince o, hilkat tablosunda apayrı bir manzara sergiler. Her şeyiyle Allah’ı tesbih eden şu kâinatın bu şuurlu meyvesinin de her hücresi, her organı daima tesbihte, daima ibadettedir. Zaten bunların idaresi ona verilmiş değil. Ne ciğerini kendisi çalıştırıyor, ne kanını kendi iradesiyle deveran ettiriyor. İşte, hepsi Allah’a itaat üzere bulunan bu beden ülkesine, bir sultan tayin ediliyor: Ruh. Bu ruha, büyük bir lütuf ve yine büyük bir imtihan olarak irade takılıyor.
İnsan ihtiyar ve irade sahibi bir varlık. Parmağıyla dilediği yöne işaret edebiliyor, yüzünü istediği tarafa dönebiliyor. Kendisindeki bütün duyguları dilediği gibi kullanabiliyor. Nereye isterse oraya gidiyor, neyi arzu ederse onu yiyor, neden hoşlanmazsa ondan kaçıyor.
Bu iradenin önüne teklif çıkarılmış, bu iradenin önüne imtihan çıkarılmış ve netice itibariyle bu iradenin önüne cennet ve cehennem çıkarılmış.
İşte, şeriat insan iradesinin Allah’ın razı olduğu sahalarda dolaşmasını emreden ve O’nun razı olmadığı sahalardan kaçınmasını ikaz eden bir emir ve yasaklar zinciri. Kul bu İlâhî ipe sımsıkı sarılmakla emrolunuyor.
İnsan iradesinin önünde iki ayrı saha var. Biri dünya, diğeri ise âhiret işleri. Ama şu var ki, İslâm’da dünya işlerinin hepsi için de getirilmiş kanunlar, kaideler mevcut. Kul, bunlara uyduğu takdirde hem ibadet etmiş, hem de dünya hayatını daha rahat, daha mesut yaşamış oluyor.
Şeriat üzerinde yapılan münakaşaların daha çok bu ikinci grupta merkezleştiğini görüyoruz. Bu ikinci kısım da ikiye ayrılıyor. Biri muamelât, diğeri ceza. Ve şeriat üzerindeki tartışmaların ağırlık merkezi, bu son kısım. Elbette, ceza hukuku yönünden de İslâm’ın koyduğu birçok hükümler mevcut. Bunlar da şeriat ve bunlara da inanmak farz. Her emir gibi bunlara riayet etmeyen de mesul olmakta. Böyle bir emre uymayış, ona karşı bir vurdumduymazlık, bir isyan mahiyeti taşıyorsa sahibini günahkâr eder. Şayet, o İlâhî emri, o Kur’anî hükmü inkâr etmek, onu reddetmek tarzında ortaya çıkıyorsa küfre sokar. Ama, İslâm sadece bu hükümler değil ve din sadece bunlardan ibaret değil. Meseleyi yalnız bu sahaya çekmek, kısır bir değerlendirme, yanlış bir anlayış olur.
İslâmî hükümler şu üç ana gruba ayrılırlar. Biri, ferdin kendi nefsine karşı vazifeleri. Diğeri, ailesine karşı vazifeleri. Üçüncüsü de cemiyet hayatındaki vazifeleri. Şeriatın bunların her üçüne de getirdiği ölçüler, hükümler var. Her birinin inkârı küfür ve her birine karşı isyan etmek günah. Ama bunlar arasında öncelikli olanlar, ferdin kendi nefsine ait vazifeleri. Bunların başında da ibadet geliyor.
İnsanın kendi nefsine ve ailesine ait mükellefiyetleri hususunda, bütün semâvî kitaplarda hükümler mevcut. Hepsinde ibadet emredilmiş, hepsinde günahlardan sakınma esas tutulmuş.
Bu ibadetlerin şeklinde, vaktinde, miktarında farklılıklar var, ama ibadeti emretmeyen, ahlâkı emretmeyen bir hak din göstermek mümkün değil. Lâkin, sosyal kaideler, hele devlet yönetimine dâir hükümler, dinlerin en mükemmeli ve en sonuncusu olan İslâm’da kemâliyle yer almış.
Şunu özellikle ifade etmek isteriz: İnsanın yaratılış gayesi, bütün dinlerde müşterek. Bu gaye, Kur’an-ı Kerim’de:
“Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”(Zâriyât, 51/56)
âyetiyle ifade buyurulmuş. Bir de belli şartların tahakkukuna bağlı emir ve yasaklar var. Bunlardan biri de ceza hukukuna dair hükümler. Bu hükümler şarta bağlı. Bugün Almanya’da, İngiltere’de, Fransa’da yaşayan Müslümanların bu emirleri tatbik güçleri yok. Ve bunlardan sorumlu da değiller.
Bu konuda yapılan tartışmalarda, muhatabı olan mümini İslâm’ın bir kısım emirlerini kabul etmiyormuş gibi göstermek ve onu insafsızca tenkit etmek, tek kelimeyle zulüm olur. İslâm kardeşliğini baltalayan ve âhirette cezası pek büyük olan bu tarz ithamlardan hassasiyetle kaçınmak gerek.
Bütün insanları fakir bir ülke hayal ediniz. Siz bu ülkenin fertlerini, İslâm’ın zekât farîzasını yerine getirmemekle suçlayabilir misiniz? Elbette ki hayır. İslâm’ın ceza hükümlerine inandığı halde bunu tatbike gücü yetmeyen bir Müslüman da böyle değil midir? Bunları tatbik etmek devletin vazifesidir, ferdin değil. Dolayısıyla da ferde herhangi bir sorumluluk terettüp etmez.
İslâm’ın temel hükümleri, hangi beldede olursa olsun, ferdin uymak zorunda olduğu İlâhî emirlerdir.
Devlet yönetimiyle ilgili hükümler de İlâhîdir, onlara inanmak da her mümine farzdır; ama onların uygulanmasından sorumlu değildir.
“Şeriatta; yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nispetinde siyasete mütealliktir. Onu da ulû'l-emirlerimiz düşünsünler.” (Bediüzzaman)
İslâmî hükümler hakkında getirilen bir sınıflandırmayı da burada nakletmek isterim. İlâhî hükümler iki kısma ayrılıyor: Bir kısmı sadece Müslümanlara uygulanan hükümler, diğeri ise bir İslâm beldesinde yaşayan herkese tatbik edilen hükümler. İşte bu ikinci kısım, “muamelât” ve “ceza” hükümleri. Bir gayri müslim cizye vererek İslâm beldesinde yaşıyorsa, o beldenin bir vatandaşı olarak bütün muamelat ve ceza hükümlerine muhatap olur. Hırsızlık ederse eli kesilir, birisine zina iftirasında bulunursa cezalandırılır.
Bazı çevreler meseleyi ters değerlendirerek, İslâm’ın ceza hükümlerinin uygulanmadığı bir ülkede namaz kılmanın, oruç tutmanın da bir mana ifade etmeyeceği gibi çok saptırıcı ve bir o kadar da mesuliyetli sözler söylüyorlar. Kendilerine karşı çıkan mü’minleri de Allah’ın hükümlerinden bir kısmını dikkate almamakla suçluyorlar.
Halbuki bu iddia asıl kendileri hakkında geçerli oluyor. Şeriatın yüzde doksan dokuzunu teşkil eden ve dinin temeli olan hükümleri hafife almak ve dinde sadece Müslim - gayrı müslim herkese uygulanan ve cemiyetin huzur ve saadetini temin eden muamelât ve ceza hükümlerine ağırlık vermek gibi bir hatanın içine düşüyorlar.
Namazın her rekâtında Fâtiha’yı okuyan ve Rabbinden “sırat-ı müstakime” hidayet talebinde bulunan bir mü’minin, çok dikkatli olması gerek. Aşırılığın her türlüsü, yâni ifratı da tefriti de insanı istikametten uzaklaştırır.
இܓ- Asrımızda Şeriat geçerli midir? இܓ
Bu noktada düşülen iki aşırılığa kısaca temas edeceğiz: Bazı insanlar, bu asırda İslâmî hükümlerle hükmetmenin mümkün olmadığını iddia ederken, diğerleri de İslâm hükümleriyle hükmetmeyen herkesi, niyetlerine bakmaksızın, hemen küfürle itham ediyorlar. Bunların biri ifrattadır, diğeri tefritte. Yâni ikisi de aşırı, ikisi de istikametten sapmış.
Önce birinci yanılmadan söz etmek isteriz. Meşhur bir kaide vardır. “Bir şey sabit olursa, levazımıyla sabit olur.” El dendi mi, parmaklar onun lâzımıdır. Eli, parmaksız düşünemezsiniz. Ve böyle bir elden istifade edemezsiniz. Yüz dendi mi, gözü ondan ayıramazsınız. Gözsüz bir yüzün önemli bir yanı eksik demektir. Gözün de akını karasından ayıramazsınız. Parmak elin, göz yüzün, gözbebeği de gözün lâzımıdır. Ondan ayırır ve tek olarak düşünürseniz bir fayda elde edemezsiniz. İslâmî hükümler de öyledir. Bir bütün olarak düşünülmelidir. Ve ancak o zaman, ferdi ve cemiyeti terakki ettirir; huzura, saadete kavuşturur.
İslâm’ın temel şartlarının ihmale uğradığı, ferdî ve ailevî hayatın yanlış esaslar üzerine bina edildiği bir cemiyette, sadece muamelât ve ceza hükümlerinin tatbiki fazla bir fayda sağlamaz. Yahut bu hükümlerin, böyle bir cemiyete tatbiki mümkün olmayabilir. Olsa bile, birçok kimse, bunlara, inanmadan ve istemeyerek uymakla nifaka düşer. Müslüman görünür, ama bir İslâm düşmanı olarak yaşar.
Şeriatın bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğine bir misal vermek isterim. İslâm’da faiz haramdır, yasaktır. Bu yasağı getiren âyet-i kerimeyi “Müminler ancak birbirinin kardeşidirler” âyetiyle birlikte düşünmek gerekir. O zaman şu hakikat ortaya çıkar: “Bir mü’min, ihtiyaç içinde kıvranan ve kendisinden borç isteyen bir kardeşine borç verirken, şer’î ifadesiyle ona karz-ı hasende bulunurken, bu parayı fazlasıyla geri alma talebinde bulunamaz. Bunun kardeşlikle bağdaşması mümkün değildir.”
İslâmî kardeşliğin son derece zayıfladığı, kişinin kendi öz kardeşine oyunlar oynadığı, tuzaklar kurduğu, devlet malının acımasızca yağmalandığı bir cemiyette, İslâm’ın faiz yasağı icra edilemiyorsa, kabahat o bozulan bünyenindir; ilâcın, yahut gıdanın değil.
Gelelim, istikamet sınırlarını aşan ikinci iddiaya. Bir cemiyette, İslâm’ı tam tatbik etmeyen, hükmünü ona göre vermeyen veya veremeyen bir insana hemen kâfir damgası vurmak da insaf değildir. Zira, iman küfre zıttır. Bir insan İslâm’a zıt bir hüküm veriyor, bir icraat yapıyorsa, bunu İslâm’ı reddederek yapacaktır ki küfre girsin. Aksi halde onun küfründen değil günahından, isyanından söz edilebilir. İman gibi küfürde de niyet ve irade şartı vardır. Bir adam ancak, “İslâm’ın şu husustaki hükmü şöyle ama, ben onu kabul etmiyor ve şöyle hareket ediyorum.” derse küfre girer. Böyle bir niyeti ve iradesi yoksa, işlediği hata, verdiği yanlış hüküm tamamen bilgisizliğinden yahut irade zaafından kaynaklanıyorsa, yaptığının da yanlış olduğunu biliyorsa bu
adama kâfir demek Ehl-i sünnet itikadınca mümkün değildir. Bunu ancak, büyük günah işleyenin kâfir olduğuna hükmeden “Haricîler”, yahut böyle bir kimsenin imanla küfür arasında kalacağını savunan “Mûtezile” iddia edebilir. Bunların ise ehl-i dalâlet olduklarında bütün Ehl-i sünnet âlimleri müttefiktir.
Çok dikkatli olmamız gerekiyor. İslâm’ı savunuyorum derken, bilmeden dalâlet ehlinin yoluna girebiliriz.இܓஇܓஇܓ
இܓ En sevgiliye 8 ilk yıldızlar (şiir) -இܓ D. Ali Erzincanlı -இܓYouTube en sevgiliye 8 ilk yıldızlar youtube ile ilgili video▶ 10:30 www.youtube.com/watch?v=s2WYmnP_nFY 3 Tem 2013 - Burcu Özdemir tarafından yüklendi D. Ali Erzincanlı - En sevgiliye 8 ilk yıldızlar (şiir) ... D. Ali Erzincanlı - En sevgiliye 8 ilk yıldızlar (şiir ...
இܓHarâbât ehline dûzah azâbın anma ey zâhid Ki bunlar ibn-i vakt oldu gam-ı ferdâyı bilmezler இܓ
இܓ (Hayâlî) இܓ
இܓஇܓஇܓஇܓஇܓ & இܓ
..
இܓ ŞİİR, zeka ülkelerinde uzun ve üzücü yolculuklardan sonra doğan şeydir.இܓ
*BALZAC*
Anlamlı ve güzel ŞİİRinizi tebrik ederim DOST ŞAİRim... இܓ
இܓ Allahü teâlâ kıyâmet günü mahşer yerinde, kâfirlere ve günâhı olan mü'minlere, kahr ve celâl, sâlih olan mü'minlere ise lütuf ve cemâl sıfatiyle muâmele edecektir. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî).இܓ
இܓ. Zât, yüz.
இܓResûlullah'ın mübârek cemâlini bir kere görmek ve biraz huzûrunda oturmak insanı öyle derecelere kavuşturur ki, bunlar başka türlü hiç bir şeyle ele geçmez. (Ebû Tâlib-i Mekkî)இܓ
இܓ Cemâl için temiz, güzel giyinmek mübahdır. Bunun için bulunduğu yerde âdet olan şeylerden haram olmıyan en iyilerini kullanmak lâzımdır. Gösteriş ve öğünmek için nîmeti göstermek, cemâl olmaz, kibir (büyüklenmek) olur. Nefsin zaîf, azgın olduğunu gösterir. (Seâdet-i Ebediyye) இܓ
&
இܓ sufi bizi sen cism gözüyle göremezsin aç can gözünü eyle nazar gör ki ne ruhuz இܓ
இܓஇܓஇܓஇܓஇܓ & இܓ
&
இܓ
"İnsan son nefesine hazır gerekmiş Nasıl ölürse öyle dirilecekmiş Biz her an şarap ve sevgiliyleyiz; Böyle dirilsek işimiz iş." இܓ
இܓ *ÖMER Hayyam *இܓ
Not: Erol Bey eğitim düzeyimin düşük olduğunu, kalemimin yeterli olmadığını söylesem... benim istem dışı patavatsızlıklarımın, gerçeklere gölge düşürmesinden dolayı utanıyorum desem... ama yine de ;
ŞİİRlerinizin vesilesiyle bir nevi öğrenmeye çalışıyorum desem... ;) இܓ
.. teşekkür ederim.. DOST ŞAİR im EROL Bey.. Ailenizle ve Sevdiklerinizle beraber hayırlı, huzurlu -mutlu gelecekler nasip eylesin RABBİMİZ ...cümlemize İnşâALLAH.. Amin! ALLAH'a emanet olun.. DUA ile ;) இܓ
Ziyaretiniz ve nezaketiniz için çok teşekkür ediyorum. Yazınızın tamamını okudum. Keşke dedim, bu kardeşim kendi elleriyle kendi düşündüklerini bir kaç cümle olarak yazsa da yüreğinden süzülmüş cümleleri tatsam.
Tek bir şeriat vardır. (Bu bir, adet olarak bir değil, hepsi birlik anlamında bir dir) O da Allah cc 'nin yarattığı kâinattaki fizik kanunlarıdır. Kur'anı kerimdeki emir ve yasaklar da buna benzer. Bu emir ve yasakları yapıp yapmamanın müslüman olup olmamakla ilgisi de yoktur, olamazda. Fizik kanunlarının din yada milliyet ayırımı yaptığını gördünüz mü...? Yer çekimi dünyanın her yerinde aynı yükseklikte aynıdır. Farkı maddeselliği belirler. Bu nedenle bir yönetim şeklidir yada bir rejimdir denen din Allah cc nin dini olamaz. O dindar da müslüman olamaz. Aksini söyleyen ... lar varsa eğer yiyorsa ingiltereye, yada ABD ye gidip biz ingilterede şeriat devleti kuracağız desinler de bakalım kaç gün yaşama şansları olacak.
Din DOĞAL olandır, ama hz Peygamberimizin ölümünden hemen sonra, siyasallaştırılıp, kategorik hale getirildi. Ama bazıları en baştaki dine tabi oldular. Özü bildiler. Alemlere rahmet olanı, daraltıp sınırlamadılar...
இܓ Allahü teâlâ kıyâmet günü mahşer yerinde, kâfirlere ve günâhı olan mü'minlere, kahr ve celâl, sâlih olan mü'minlere ise lütuf ve cemâl sıfatiyle muâmele edecektir. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî).இܓ
இܓ. Zât, yüz.
இܓResûlullah'ın mübârek cemâlini bir kere görmek ve biraz huzûrunda oturmak insanı öyle derecelere kavuşturur ki, bunlar başka türlü hiç bir şeyle ele geçmez. (Ebû Tâlib-i Mekkî)இܓ
இܓ Cemâl için temiz, güzel giyinmek mübahdır. Bunun için bulunduğu yerde âdet olan şeylerden haram olmıyan en iyilerini kullanmak lâzımdır. Gösteriş ve öğünmek için nîmeti göstermek, cemâl olmaz, kibir (büyüklenmek) olur. Nefsin zaîf, azgın olduğunu gösterir. (Seâdet-i Ebediyye) இܓ
&
இܓ sufi bizi sen cism gözüyle göremezsin aç can gözünü eyle nazar gör ki ne ruhuz இܓ
இܓஇܓஇܓஇܓஇܓ & இܓ
&
இܓ
"İnsan son nefesine hazır gerekmiş Nasıl ölürse öyle dirilecekmiş Biz her an şarap ve sevgiliyleyiz; Böyle dirilsek işimiz iş." இܓ
இܓ *ÖMER Hayyam *இܓ
Not: Erol Bey eğitim düzeyimin düşük olduğunu, kalemimin yeterli olmadığını söylesem... benim istem dışı patavatsızlıklarımın, gerçeklere gölge düşürmesinden dolayı utanıyorum desem... ama yine de ;
ŞİİRlerinizin vesilesiyle bir nevi öğrenmeye çalışıyorum desem... ;) இܓ
.. teşekkür ederim.. DOST ŞAİR im EROL Bey.. Ailenizle ve Sevdiklerinizle beraber hayırlı, huzurlu -mutlu gelecekler nasip eylesin RABBİMİZ ...cümlemize İnşâALLAH.. Amin! ALLAH'a emanet olun.. DUA ile ;) இܓ
Ziyaretiniz ve nezaketiniz için çok teşekkür ediyorum. Yazınızın tamamını okudum. Keşke dedim, bu kardeşim kendi elleriyle kendi düşündüklerini bir kaç cümle olarak yazsa da yüreğinden süzülmüş cümleleri tatsam.
Tek bir şeriat vardır. (Bu bir, adet olarak bir değil, hepsi birlik anlamında bir dir) O da Allah cc 'nin yarattığı kâinattaki fizik kanunlarıdır. Kur'anı kerimdeki emir ve yasaklar da buna benzer. Bu emir ve yasakları yapıp yapmamanın müslüman olup olmamakla ilgisi de yoktur, olamazda. Fizik kanunlarının din yada milliyet ayırımı yaptığını gördünüz mü...? Yer çekimi dünyanın her yerinde aynı yükseklikte aynıdır. Farkı maddeselliği belirler. Bu nedenle bir yönetim şeklidir yada bir rejimdir denen din Allah cc nin dini olamaz. O dindar da müslüman olamaz. Aksini söyleyen ... lar varsa eğer yiyorsa ingiltereye, yada ABD ye gidip biz ingilterede şeriat devleti kuracağız desinler de bakalım kaç gün yaşama şansları olacak.
Din DOĞAL olandır, ama hz Peygamberimizin ölümünden hemen sonra, siyasallaştırılıp, kategorik hale getirildi. Ama bazıları en baştaki dine tabi oldular. Özü bildiler. Alemlere rahmet olanı, daraltıp sınırlamadılar...
mümkün değil ayrıca kelimeler öylesi kıvrak ki tam bir şiir, yüzde yüz saf kan şiir
evet kendimce belli bir güne kadar bu seçki meselesine saygılıydım hala da öyle lakin ne siz sorun ne de ben diyeyim iş ehlinde olmayınca seçki mevzusu; tabiri caiz ise kuyrukların ellerde dolaştığı bi ortam :)))
şöyle ki onlarla iyi geçineceksiniz onlar bir fikir beyanı etmişse işte bu iir şundan şundan hatalı diye ve siz de karşı gelirseniz iş şu ki
onun elinde fırsatı var da sizin yok yanii HAKLISINIZ LAKİN ALACAĞINIZ YOK
bu şiirin neden seçilmediğini adım gibi biliyorum şimdiyeçe aralıksız ödüllendirilmiş bi sahife neden bu kez ödüllendirilmedi
bu kadar tutar mı ya hu hem nedeni hem zamanı hem de mekanı :)
işte abi tutar
SON ZAMANLARDA BENDE DE MEVCUT BU HAL neden vakıf olduysam bilmem keşki olmasaydım
cahil ile dostluk olmaz cehenneme firar etmek lazım açıkcası AYAKLAR baş olur mu eh artık oluyor bu konuyu iyi bildiğimden olacak ki hiç saygı duymuyorum artık
der ki koca koca adamların uğraştığı meseleye bak öyle de neden seçkiciler de bunu böyle düşünmüyor neden bu konu söze gelince güya basite kaçıyor yok kardeşim eğer ödül var ise hak eden alacak eğer teşvik edici deniyorsa o kez yüzde onu teşvikvari olsun o zaman bu durumda da zaman sonra o verilince teşvik eden şey verilmeyince kişiyi şiirden soğutmuyor mu? eeee birileri bir yerlere kadar çıkabilir sonrası ( benimle iyi geçinmek zorundasınız ) kuyruklar elimde mi oluyor yanii yağ çekmek mi lazım sonuçta evet iç başka dış başka olursan olur TAM Bİ SİYONİZM TAKTİĞİ şairin iyiliği kötülüğü değil aslolan neymiş aslolan ŞU Kİ BENİM DEDİĞİMDİR aslolan derse o kişi ki diyor o denli cahilliğiyle ben de o zaman çüşşşş derim vesselam
haa bu iş yönetim elinde değil bunu bilmenizi isterim o yüzden var benim burdaki hayati idamem
hoşcakalınız değerli dostum kalın sağlıcakla
yok,sul tarafından 8/7/2015 12:27:42 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ahhh yoksul ahhh... Demişsin ki: evet kendimce belli bir güne kadar bu seçki meselesine saygılıydım Ne zamana kadar biliyor musun ? Sen kuruldan atılana kadar. Senin kurulda olduğunu kimse söylemedi bana, bu sonucu ben çıkardım. Nereden diyeceksin. 1. senin berbat şiirlerinin güne gelmesinden. Muhtemelen paslaşıyordunuz. 2. Ben ne zaman şiir paylaşsam o gün mutlaka keloğlan şiir paylaşıyor ve mutlaka güne geliyordu. Dayanıştığın kişinin ismini verirdim ama vermeyeceğim. O kendini gayet iyi biliyor. 3. O arkadaşının avukatlığını yapamıyor, şiirinin altına ağdalı yorumlar yazamıyordun. Ama başka sitede döktürüyordun. 4. Benim en azından böceği hak eden şiirlerime böcek verilmiyordu. 5. Sana yakın insanlar şiirleri berbat da olsa güne geliyor ya da en azından böceksiz günü geçirmiyordu.
Şimdi bakıyorum da zırıl zırıl ağlıyorsun. Şerefim üzerine yemin ederim ki tek bir kurul üyesi tanımam ama şunu farkettim ki eskisinden adil bir kurul var.
Haa bu arada; sen neden noktalama işaretleri kullanmıyorsun ? Bir sürü kelimeyi de yanlış yazıyorsun. Gerçi senin okula gittiğin zamanlar alfabe Arapçaydı, ondan olsa gerek :)
Bu şiire karşı bir yorum yazmıyorum. Ben seçki kurulunda olsam böcek verirdim. Benim derdim seninle Yoksulcuk :)
Ahhh yoksul ahhh... Demişsin ki: evet kendimce belli bir güne kadar bu seçki meselesine saygılıydım Ne zamana kadar biliyor musun ? Sen kuruldan atılana kadar. Senin kurulda olduğunu kimse söylemedi bana, bu sonucu ben çıkardım. Nereden diyeceksin. 1. senin berbat şiirlerinin güne gelmesinden. Muhtemelen paslaşıyordunuz. 2. Ben ne zaman şiir paylaşsam o gün mutlaka keloğlan şiir paylaşıyor ve mutlaka güne geliyordu. Dayanıştığın kişinin ismini verirdim ama vermeyeceğim. O kendini gayet iyi biliyor. 3. O arkadaşının avukatlığını yapamıyor, şiirinin altına ağdalı yorumlar yazamıyordun. Ama başka sitede döktürüyordun. 4. Benim en azından böceği hak eden şiirlerime böcek verilmiyordu. 5. Sana yakın insanlar şiirleri berbat da olsa güne geliyor ya da en azından böceksiz günü geçirmiyordu.
Şimdi bakıyorum da zırıl zırıl ağlıyorsun. Şerefim üzerine yemin ederim ki tek bir kurul üyesi tanımam ama şunu farkettim ki eskisinden adil bir kurul var.
Haa bu arada; sen neden noktalama işaretleri kullanmıyorsun ? Bir sürü kelimeyi de yanlış yazıyorsun. Gerçi senin okula gittiğin zamanlar alfabe Arapçaydı, ondan olsa gerek :)
Bu şiire karşı bir yorum yazmıyorum. Ben seçki kurulunda olsam böcek verirdim. Benim derdim seninle Yoksulcuk :)
bir aşk küfesinden sevivari buketinden derleme muhteşem kokular ihtiva edip yayan çiçek buketi olmuş şiir
aşktan haber vermekte aşksızlık aman ya rabb ne büyük bi çile ne büyük bi ihanet ne büyük bi vurdumduymazlık tabii ki haricen yapılmışlar kişinin yüzüne çarpılır az bile yapılır
muhteşemdi şiir tebrik ederim değerli üstadım sağlıcakla kal hoşcakal
Teşekkürler yoksul dostum. Çok merak ediyorum. Şiirde teknik bir hata var mı? Var sa lütfen yazar mısın, aleni olsun ortaya, herkes görsün. ( Herkes diye kimse yok ya etrafta, varsın olmasın. Gün gelir olurlar;) )
Teşekkürler yoksul dostum. Çok merak ediyorum. Şiirde teknik bir hata var mı? Var sa lütfen yazar mısın, aleni olsun ortaya, herkes görsün. ( Herkes diye kimse yok ya etrafta, varsın olmasın. Gün gelir olurlar;) )
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.