4
Yorum
14
Beğeni
0,0
Puan
1334
Okunma
Hayati’ye
tükürdüm ağzımın içindeki paslı kanı
ve sildim elimin tersiyle dudaklarımı
seyrine daldım uzaklıkların
gözlerim gayb içinde
ve avuçlarımda hüzün yatıyorken boylu boyunca
aklımı dimağımdan sordum bilmem kaç kere
meczup bir sızı düştü içime
nereme atsam elimi
yandı parmak uçlarım
septik sözlerle sordum herkese
o nerde, o nerde, nerde o, nerde... ?
patolojik bir bulgu gibi ruhumda aradım
canımda, ânımda, içimde, dışımda
"ateşin düştüğü yeri yaktığı" noktadan baktım yarınlara
buğulu camlar ardına saklandı çocukluğumuz
ve sonra kızıl bulutlar gelip yerleşti gökyüzünün çatısına
öyle büyük bir aşksızlığın içinden
öyle büyük bir aşkla aktı gözyaşları
bir martının kanadına bağladım umutları
saldım sonra ıraklara
martının yükü ağırdı sevdanın yükünden
tıpkı yaşamın yükünün ağır olduğu gibi
ölümün yükünden...
"ateşin düştüğü yeri yaktığı" noktadan baktım düne ve bugüne
kül kül savruldu z’aman
saat hâlâ onun gittiği an
akrep durmuş Hayati bir noktada
akıttıkça akıtıyor zehrini
saat artık akrebin yele
yelin akrebe hükmünü yitirdiği boş bir kovan
ve düştü takvimden dört haziran
hakikaten "haziranda ölmek zor"
hem de çok zor be ustam!
01.00/14.06.2015