31
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3721
Okunma


İstanbul’da
divanyolu yokuşunda bir adam
küçük suratlı ufak tefek
yüzü gün eskisi.
bakırdan süsler yapar, satar.
ellerinde çekiç ezikleri...
...................vurur,vurur...
doğulu bir sevdayla geldiğinde
kimbilir kaç yaşındadır
yüreği kanar mı? hâlâ...
divanyolu yokuşunda bir adam
cüsseli iri yarı
ak pak topalak yüzlü
yemekler yapar
doyurur her gün insanları...
sanki doğuştan Mengenli
iki yakası kavuşmaz ramazan akşamlarında..
divanyolu yokuşunda bir kadın
küçük bir çocukla gece yarısı
çocuk en derin düşlerinde ana sıcağının
kocasının kolu kırık
kadının tüm sevdası geleceğinde
hak etmek için çırpınıp durur mu ? hâlâ...
gözlerinin feri yitmiş bir sarı çiçek
aşka dair söylemiş son sözlerini
çınaraltı’nı geziyor.
çorlulu’da nargile soluyor
yaşanmış zamanına takılıp kalıyor eli ayağı
bozguna uğramış günün birinde
sevdasını alıp gitmiş bir faili meçhul
cenaze törenlerindeki
o sınırsız kalabalıklar
suça bulanmış gülüş gibi
içinde mi saklıdır?hâlâ...
divanyolu yokuşunda çalgıcılar
"lâle devri çocukları"nı çalıyorlar
ritimleri muhteşem
hayatları üzgün
ufukları grevlere dayalı bu kentte
yollardan ses gelir mi? hâlâ...
zaman anaların, babaların
gençlerin, çocukların bağrına döküyor acıyı
usumuzda gelinciklerin yenileri
yetişir mi sabaha?...
28/EYLÜL/2007 Dilruba Nuray ERENLER