1
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
2120
Okunma

Binlerce minareden yükselen ezan sesiyle uyanır İstanbul,
Sonra nazlı nazlı yükselen güneşin ışıklarıyla yıkayıp yüzünü
Temizler geceden bulaşmış tüm günahları,
Nice saltanat görmüş bu yorgun asilzâde
Yine de, güler yüzle kucaklar sabahları...
Bir tatlı tebessümdür Sarayburnu, Dolmabahçe, Kızkulesi
Ve ’günaydın’ der, bir boğaziçi esintisi,
Hem, huzur mavilerinin en mavisi...
Sonra, vapurlar, metrolar, otobüsler ve banliyolar
Uykusuz sararmış benizlerle başlar da,
Bir balık-ekmek kokusunda İstanbul’lulaşır gün,
Kışın ayazında, yazın sıcak güneşinde,
Cami avlularında güvercinler, vapurların ardında martılar,
Ve ter kokulu koşuşmalarda insanlar
Hep, ekmek peşinde...
Gün batışları, bir veda sahnesidir İstanbul’da
O kıpkızıl guruplar, güneşin istanbul’dan ayrılırken tutuşan yüreğidir,
Sonra anason kokan, keman kokan bir karanlık çöker,
Akşamlar, İstanbul’un üstüne renk renk şiirler döker.
Kâh bir bardak demli çay, kâh bir kanun taksimidir, alır götürür sizi...
Ya yüzünüze hüzünle bakan bir hercai menekşe,
Ya akşamın gölgesinde mahzunlaşan renkleriyle
Eski bir ahşap köşkün kaderine terk edilmiş bahçesi,
Ya da, havada asılı kalmış miadı dolmuş bir sevgilinin sesi...
Bazen giderek lâciverte dönen bir mavilik olur huzur,
Bazen, eski bir şarkı titretir yüreğinizi, efsun bozulur...
Gecesi, sevda rengi gözlerdir; ışıl ışıl, İstanbul’un,
Yıldızlar, sevdalar döker sevenlerin yüreğine,
Ve mehtapta kımıldanır yavaş yavaş sinsi bir şeytan,
Aldatmalar, aldanmalar girer gecenin koynuna,
Üç ayaklı bir sehpanın ilmiği dolanır
Nice masum sevdanın boynuna...
Bir masaldır İstanbul’da zamanlar,
Bir masal ki, sonunda gökten üç elma değil, yıldızlar dökülür.
Biri sevenler için, sevilenler içindir birisi
Ve şiirlerde kalır gerisi...
Ünal Beşkese
5.0
100% (1)