8
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2623
Okunma

yontucunun kadehinde ambrossia, dibe çökmüş zaman
günün geçmez akçesi bakır, bronz üstünde patina
antik kentlerin yıkıntısı içimde
esrik bir ruh, bir hayâlet, bir rüzgâr gibiyim
devrilmiş mermer, granit sütunlar arasında Atina
kim bilir kaçıncı deri değişimi tenimdeki yılanın
kaçıncı düşüşüm cemre gibi havadan suya
sudan toprağa, esişim tozlanıp çiçeklenen yaprağa
görünmez bir el restore ediyor çağları
kış uykusundan kalkıyorum bir Helen yontusuyla ayağa
canlanıyor bedenimde tarih; dor, iyon, korint kompozit
mermer sütunlarda sarmal, alınlıklarda friz
asma ve kenger yapraklarıyla bezenmiş
rölyefler arasında düş, yüreğimde niş tenin
tanrıçasısın yepyeni aşkın ve güzelliğin; ’Gülafrodit’
nasıl dizilirse bir çocuğun dişleri, süslenirse uykusunda düşleri
nasıl patlar dağlarda gözlenirse sular, sen de işte öylesin
bahar dalında sürgün, yaz ayında meyvesin, Ağustos’ta beyaz incir
gölgesinde pranga, kolların boynuma zincir, dalında -Yasak Elma-
ilâh yüreğim aşkın elinde parya, heyhat, ne verdiyse alır bir bir
Pan’ın flütünde, Apollon’un lirinde, bağlamamın telindesin
çınlıyor dilinden düşen her sözcük, yankılanıyor hüzün
Bülbül Dağı eteğinde Artemis’ten Meryem’e kutsal bakiresin
antik Efes, Afrodisyas kadar zengin, içinde altın gümüş zümrüt
canlı bir şaheser, ince bir gönül işçiliği, sancısı ağır tatlı güzel yüzün
delgeç burgu keski kalem; acıyla simyacının elinde
hava toprak su ve ateş; güneşin tekerinde, güneyinde Anadolu’nun
Akdeniz’in köpüklü turkuvaz sularında doğdun, bir istiridyenin içinde
Styks ırmağında ölümsüzlükle kutsadım seni; gözlerin ölgün
topukların Afrodit’ten dolgun; eridi mermer, içtim suyunu yudum yudum
yön verdin güneşe, zamanı aşka boğdun, sökmez nifak, Ares çaresiz
gitseydiniz bir kaç güzel İda Dağı’nda Çoban Paris’e
ben olurdum rehberin,’Altın Elma’yı sana verirdi bu kez
ağlarken Isparta’lı Helena, bir dolu mendil Goldenstar elma ona
sana geceyle gündüzün sınırlarında, bahçelerini sunardım Hesperid’lerin
camdan bakan ne görür, gökyüzü, gözakında damar damar mermerimsi
ardında güneş saklı bulut, kayıp yıldızlar, bir dilim ay
peynir tekeri değil, takla atıp yan yatıp süzülen beyaz güvercin
gündüz günebakan, gece ayçiçeği, kuş üzümü gözlerin; gönül çerezi
kabaran göğsümde bir parça sevinç, çağrısız konuk canevimde tünemiş
kuş uçumu, düş göçümü uzak kentleri geziyoruz seninle, alaca akşam
rıhtımındayız Mavi Göl’ün, beyaz zarif bir kuş gibi taştan taşa sekiyorsun
lotus çiçekleri açıyor yüzün suda, yakamozlanıp gece yarısı sevdayla
karşıma alıyorum seni; çığ düşüren gözlerin, kar topundan ’Dolunay’
esiyor meltemin, yalanıyor kumsal, gizleniyor izlerin kıyılarda usulca
değil mi geldin, ayağın değdi buralara, eğildin suya hayran, o da hayrandı
kuğu olaydın içine dalıp, renkten renge girer her an Eğirdir - Hoyranlı
hüznün en güzel yelpazesini dokur atlasında güneş, serer suya ibrişim
neler anlatır bilsen kıyıda rüzgâr, batan güne nispet salkımsöğüt gelincik
köpüren bulutlarda evrilir zaman, eğilir dağlarına, eğrilir sicim sicim
çifte düğümlenir hüzün, gamzelenir tomurcuk gül nektarlanır dilin, esin perim
’Öyleyim!’ derdin, halıcı bir kız gibi gülümseyip; sevgiyle dokunur, ürperirdim
gökte arar, yerde bulurdum seni, bakıp el sürmediğim; büyüyen yalnız evren değil
içimde sevgin, özlem sardı benliğime, gerdanında ay yumağıyla, kendinden iri
güneşe dönen yüreğim, kozasını ışıkla ören yaşlı bir ateş böceği şimdi
aşka gönenç duygularımın artıyor madalyası gündelik; altın, gümüş, inci
talihimin tarihinde en büyük hazine dairesi, en parlak yaşama sevinci
ylıdız yıldız gözbebeklerin, bekliyorum hilâlinde ay’la Venüs’ün geçişini
batırıyor pergelini güneş, göğsümde bir gül dikeni, seni çiziyor
sonsuz boşluğunda evrenin, kan gölünde güllerim, eksenimdesin sürekli
en küçük hatayı bağışlayamam senin için, yanlışı affedemem
kırarım ellerimi, keserim dilimi, dağlarım gönlümü nedensiz
kusursuz olmalı yontusu düşlerimin, her boyutta görebilmeliyim seni
aynası çıkmalı kâğıda yüzünün, sırrını ben çözmeliyim -Ay Güzeli- gövdesiz
düş hızıyla uçan kelebek; nereye baksam mâsum yüzlü bebek, hep gözdesin
demelisin ki; benliğim yok ortada, tinim eksik, kollarım noksan
bir ırmaksın -Sevda Seli- söyle başka ne yapabilirim, sen yanımda yoksan
bir yontusun kolları kesik; sorma beni, tıkandı beynim, kireçlendim
başım ağrıdan çatladı çatlayacak, ’Düşünen Adam’ı düşün, bir farkla
elleri yüzüne kapanmış, parmak uçları gözkapaklarında; bak
seslendi yontucu;-Kırk dereden kırk çakıl topla, aç göğe ellerini, sonra
yere bırak, dokunduğun aşk olsun!- dedi ve şimşek çaktı apansız; son takla
ateşle süzülüyor Bulut Güvercin, dallanıp budaklanarak, dön artık
tüm bereketiyle avuçlarımda gökyüzü, sağanak, bir amansız hıçkırık
neşeyi, sevinci ilkyazlara sakla, tek seni düşünüyorum yağıyorsun ılık ılık
ne sönmedik kireç kaldı ne ’Düşünen Adam’, yontucu da görünmüyor ortalıkta
suyla söner ateşle yanan, su gerçekse aşk yalan, ilk uçuş, ilk düşüş nerede ne zaman
bilinmez, yenik düşer aşka ozan, aşk kendini (y)aratma savaşı, düşerse toprağa
tohumdur kazanan, aksi halde sudur serapta kaybolan
Günle açtı, güvercinle kapattı ozan yüreğinin penceresini
bakalım yarınki uçuşu nereye,
elden ele, dilden dile Bir Midas Söylencesi
günün ilk ışıklarıyla, göğsündeki pencereye...
Şaban AKTAŞ
12.12.2003-09.02.2004
GÜZEL ATLAR ÜLKESİ (KAPADOKYA)