0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1126
Okunma
sıkıntılı bir günümde alıp başımı
çıktım şehrin kale burcuna
oturdum döndüm yönümü şehre
salladım ayaklarımı surdan aşağı
sis çökmüştü üzerine.
.............
bir an duyar gibi oldum
kükrüyordu geçmişten bir ses
"bre densiz bu ne cür’et bu ne kılık
burç başında ne ararsın
bilmezmüsün düşman karşı cenahta
okunu geren de seni ta yüreğinden
vurup bir hiç uğruna ölende"
.........
oysa yoktu ne muhasara ne gaza
ne düşman ne gaipten bir ses
sadece ben vardım
bir de ardımda miyavlayan
yavru bir kedicik
sevimli mi sevimli tekircik
başını kaldırmış bekliyordu
elimde olan simitdi derdi
belli ki açtı istiyordu
batan güneşi uğurlarken
kulaklarım hayal kumandanın
gür sesiyle hala çınlıyordu.
.............
hava kararmak üzereydi
güneşin ufki kızıllığında
sise bürünmüştü şehir
içimden bir ses artık dön diyordu
kale kapısından çıkarken bir an
kendimi kale kumandanı sandım
ardımda bir çeri varmışcasına
yönümü ona dönmek
kaşlarımı çatarak sert bakışlarımla
sesimi gürleştirip
"atıma çabuk eğer vurula
gaza var tez haber duyurula"
demek geldi içimden
başımı bir sağa bir sola sallayıp
hınzırca tebessüm ederken uyandım
oysa çıkış kapısında çeri meri yoktu
kızıllık silinmiş gök kararmıştı
kapıya ilişik çağrı butonunu basarak
duraktan taksi çağırdım
gazaya giden kumandan edasıyla
taksiye atıma binercesine bindim
gözlerimi sır kapısından ayırırken
hayal dünyamdan uzaklaşıp
yönümü su gibi akan yola çevirdim. 270308 mcicek
5.0
100% (1)