Bizde- tümü olmasa bile- büyük çoğunluğu akademik kariyer yaparken aşırma ya da tarihçe yazmakla unvan alırlar; özgün bir konuda tez alan ve bu tezini her yönüyle işleyerek, nihayet ilim dünyasının önüne koyan ve kabul gören pek yoktur; ekonomi profu diye unvanı vardır birinin ama bakarsınız size ekonomi tarihi anlatır; ilahiyatçıdır ama dinler tarihi anlatır; tarihçidir, ama İslam öncesi tarihten bi haberdir...Sosyal bilimci unvanı vardır, o da el alemin görüşlerini anlatır...Şimdi resimden de tanıdığım bu zatı görsel medyada birçok kereler dinledim, baktım ki bir tane bile somut bir görüşü yok, hep onun, bunun görüşlerini naklediyor, üstelik hitabeti, vurgusu, telaffuzu zayıf; ele aldığı konuyu net ve anlaşılır biçimde de sunamıyor.. alışamadık bu türlerin hezeyanlarına tabii ki...
Az daha çarpıtma, yalan sözleri derleme yaparsa belki bir dahaki dönemde vekil yapılır.. işte o zatın bütün emeli bu; ilim değil, filimdir amacı, dolayısıyla bunlara takılmaya bile gerek yoktur...
Bunlar bilim adamı olsalardı tarihten TÜRK'Ü çıkarınca geriye pek fazla bir şey kalmayacağını bilim namusu gereği bilirlerdi...
Duyarlı yüreğinize ve kaleminize teşekkürler ağabeyim...
Selam ve saygılarımla...

M.Ö. 6000 yılından beri var olan Türk'ü yok sayana ne denilebilir ki mutlaka birisinin uşağıdır o. Ağzımı bozmak istemiyorum yine de.

Herkes kendini istediği gibi tanımlamakta serbesttir ama benim kim olduğuma kimse karışamaz.

Sen Türk olmayabilirsin ama benim Türk'lüğüme söz edemezsin sayın prof...

Dün tahmin edilenler bugün dillendiriliyor.

"...du bakalım n'olacak?"

Selam ve saygımla Kutlarım.