0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1130
Okunma
Bahar gelir, çiçekler açardı.
Mis gibi hanımelleri kokardı.
Kaysılar çağlaya durur,
ekşi ekşi gülümserdi dalından.
Bir avuç tuz kapıp mutfaktan
bahçeye koşardık.
Dalından bize gülümseyen
minnacık çağla’lara dalardık.
tuza batırıp batırıp yerdik
dudaklarımız tuz’dan kabarana dek.
Dişlerimiz mayhoş olur kamaşır
ama biz o çağlanın tadına doyamazdık.
Soğuk bir kışın ardından,
güneşi azıcık görsek
bahçeye koşardık...
Duvar dibinde güneş ısıtırken kemiklerimizi,
biz hayaller kurardık gelecekle ilgili.
Sanki hep o bahçe de yaşayıp ölecektik.
Oraya aitti hayallerimiz.
Sonra kirazlar olurdu kıpkırmızı
ağaca çıkar çıkar toplardık
kulağa küpe yapar öyle yerdik onları.
Çekirdeklerini bahçeye fırlatırdık
yeniden ağaç olup çıksınlar diye.
Sanki hiç büyümeyecektik
biz hep öyle kalacaktık.
Ve o ağaçlarımız,
hep böyle meyve verecekti durmadan
Yıllar yıllar sonra bile,
bugünü aynı yaşayacaktık.
Yıllar geçti, her birimiz uzaklara atıldık.
O ağaçlar öldü, yenileri doğdu.
Ama o bahçe hâlâ var,
daha da büyümüş olarak...
5.0
100% (2)