0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1153
Okunma

kendi şarkısını mırıldanarak akıyordu ırmak;
soğuk taşlara vuruyordu bedenini,
şelalelerden bırakarak ellerini
başını alıp diyar diyar gidiyordu...
sevda kokuyordu nefesi,
aldırmadan toprak bağırlı dağlara
bir yudum sümbül kokusu çekip,
menekşeyle dertleşip giderken.
gönlünün yamacındaki ağaçların
sevdasıyla akıp giderken ırmak
boyun eğer çizilmiş kaderine,
hayalleri içinde boğar, çakıl taşlarını.
kumullar birikir yüreğine
ağaçsız ovalarda...
düşünü kuruyordu ırmak;
alımlı bir kadın gibi perçemini dökmüş küçük dalgalara
derin bir uykuda bekliyordu,
suda yıkanırken okşadı bir söğüdün saçaklarını
çöktü yanına sessizce
gövdesine dayadı sırtını,
sonra vatanından ayrılan taş parçası gibi
kendini denizin kollarına bıraktı.
sessizce!!!
bir bilinmeze dönüştü söğüdün gözündeki yaş,
ırmaklar hep akıp giderde
benzemez bir damlası bir damlaya.
söğütte haklıydı;
aşka gitmeyen bir ırmak neden çağlaya?