2
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1600
Okunma

Beklentilerimin istikbaline yükledim,
cehennemlik her kabahatimi
ve sana kendimi yutturmaya yeltendim.
Hâlbuki sana yalnızca alışkanlıktan meylediyordum,
Şimdi ise sensizliğe kadük kaldım…
Yalnızca tahayyüllerimin bitiminde söndürenim,
sensizliğe görünen güneşlerin bendeki boyutunu.
Yalnızlığıma örttüğüm karanlıklar, çiçeklerimi soldurdu…
ana sütü peşinde dolaşıyordu yılanlar…
Dikiyor bakışlarını yılanlar,
Dolanıyor ayaklarıma kollarıma.
Çekiştiriyor…
Kefenini giyiniyor bedenim
Bembeyaz
Eğiliyorum,
Seni çiziyorum rengârenk,
Sarılıyorum,
Öpüyorum, dudaklarım acıyarak…
tüm tazallümleri ve zulümleri sana adadım.
Anılarımda rotasyonla konumlanırdı, bana bıraktığın mahlul.
Cesaretini arttırıyordu bir teneke kutunun güveni ruhumun,
“çaresiz ruhlar mezarlığında”,
Korkuyordum işte, haziran sıcağında yılanların uyanışından,
dilimi yiyerek susturuyorlardı;
şiirlerimin haykırışı kalıyordu bana, suskunluğun inadına.
Her şiirim haykırıyordu sana: GİTME!
Kural: Üç yanlışın bir doğruyu götürmesi…
İşaretlediğin faili meçhul yanlışı üçle çarpıp,
üç yanlışınla bırakıyorum seni
ve bir doğrumla sorgulanmaya gidiyorum.
Bilirim denizin batmak için aldatıcılığını.
Derin çukurunda balık kılığında melekler.
Belki melek balığının bizatihi kendisi sorgulayacak beni;
tüm suçu üstleneceğim tek taraflı…
Senin gözlerinde ölmeyi bekleyeceğim sabırsızca.
Ya da, gözlerinden düşmeyi yuvarlanarak,
Bir kartopu kadar beyaz…
Oysa ki, ısıtmanı ummuştum karda kalmış üşümelerimi,
dindirmeni titreşimlerini …
5.0
100% (5)