0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1910
Okunma
Dünyanın insanlık meselesi onuru
Göbeğinde ve bağrında beslediğin
Sınıflı toplumdan burjuvaziyi yaratan
Sınıfsal çatışmalara tanık olan
Dünya’nın odak noktası, medeniyetin yeri
Gök kubbeye doğru yükselip delercesine
Kocaman göz kamaştırıcı Eiffel kulesi
Üzerinde kara bulutları hiç eksik olmayan Paris
Bağrında nice karanlık kuytular gizlersin
Geceleri binbir renge bürünürsün
Köşe başlarında her bir kurt beslersin
Tilkiler, kaplanlar, aslanlar, çakallar ve yılanlar
İki ayaklı bin bir suratlı maymunlar
Bir tiyatro sahnesisin penceremden sen Paris
Dört çerçeve içinde çıplak gözlerle
Yaşamına girmek bambaşka bir alemdir
Gece doğallığın sevdalara bahar ekiyor
Gündüz doğallığında baharın sevdalarına
Fırtınalar estiriyorsun, insanları kavururcasına
Bir insan mozayiği taşıyorsun bağrında
Öylesine her çeşit insan
Çıplaklığıyla
Ve yaşam karmaşıklığında canlar alan
Kendini pembe bulutlara kaptıranlar
Bilinmez sahnelere, bilinmez karanlık düşüncelere
Fukaralıkları pençelerinle parçaladın
Biçareliğiyle bilinmez bir sevdayla
Savurdun köşe bucak diyarlara
O yeraltı dünyası Metrolar yok mu
Ah seni Paris ah
Seni daha nasıl anlatsam
Senin hangi yüzünü anlatayım
Doğallığını mı, canavarlığını mı
Nice insanları yuttuğundan mı
Göz kamaştırıcılığından mı
Ah Paris, seni bir insanlarıma anlatabilsem
Çıplaklığınla, sadeliğinle, zenginliğinle...
Ah Paris ah...
Birde insanlarım direngenliğimle
Beni anlayabilse...
İnsanlarımın örümcekleşmiş
Beyinlerini avuçlarıma alamıyorum bir türlü
Doğacak ufkumda bir güneş, yakındır elbet
Bir gün güneşim daha da parlak
Daha da kızıl doğacak mutlaka
İnanıyorum mozayik büyüyor
Çatlaklar birleşiyor bir daha çatlamazcasına
Bu bir hayal değil, doğallığın çıplaklığıdır
Gök kubbeyi delen Eiffel tanıktır
Kapkara bulutlarını dağıtmak için
Bir inatla direniyor Paris’in sokakları
Seni nasıl anlatayım Paris
Tarihi ve kanlı sokaklarını mı, kaldırım taşlarını mı
Champs Elysée’nin hangi yüzünü anlatayım
Bağrında o kadar tarihi eserler gizliyorsun ki
Bir o kadar da insanların cellatlığını barındırıyorsun
Evrensel perdeni aralıyorum
Gözüme hayvanlar alemini seriyorsun
Bir titreme sarıyor vücudumu
Tüylerim diken diken oluyor
İnsanlık değer yargıma bir ihanettir algıladığım
Yerkürenin dört bir yanı canlanıyor
Seriliyor önüme kocaman bir halı
Canlılar aleminde bu sosyal hayvan
Kendisine her canlıyı esir etmiş
Kafeslemiş, zincire vurmuş savunmasız
Dört ayaklı varlığı, kendisiyle hapsetmiş
Seni insanlığın yüz karası Paris
Neyini anlatayım daha senin
Metrolar’ı kendisine sığınak yapanları mı
Betonlarda boylu boyunca uzanıp inleyenleri mi
Biçare kalmış, yaşamına küsmüş
Binbir zavallının hangi çilesini anlatayım
Dudak dudağa, ateşli gençlerin sevişmelerini mi
Köşe başlarında müşteri bekleyen fahişeleri mi
Köşe başlarında hain kurşunlarda vurulmuş
Boylu boyunca yerde yatan insan cesedini mi
İrkiliyorum, tüylerim diken diken bunları yazarken
İnsanlığımla utanıyorum, benliğime başvurarak
İnsanlık penceremden Paris’in ancak
Bu kadarına dokunabiliyorum, çıplak gözlerle
Ama sade, ama karmaşıklığıyla
Seni anlatmakla bitiremiyorum Paris
Üstünde kara bulutların hiç eksik olmuyor
İnsanlık evrenselliğime bakıyorum
Yolumu görüyorum
Güneşim solgun değil hep parlak
Bendeki parlak güneşim doğacak bir gün
İnsanlığım değer yargısını bulacak
İnanıyorum buna
Hasan DAL
08 Aralık 1991
Güneşin Çocukları adlı eserimden