Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
be
beyzade15

Kaside der n'at-ı Hazret-i Nebevi - Gül kasidesi

Yorum

Kaside der n'at-ı Hazret-i Nebevi - Gül kasidesi

1

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

4111

Okunma

Kaside der n'at-ı Hazret-i Nebevi - Gül kasidesi

Kaside der n'at-ı Hazret-i Nebevi - Gül kasidesi

Ötmedikçe dalda bülbül, açmaz imiş dilde gül
Bir sedâ ver kim dilinden, gayrı açsın gonca gül

Gülün açılmasının asıl sebebi bülbülün feryâdıdır. Ey bülbül! Ses ver, sesini duyur ki beklediğin, hasretini çektiğin gül açılsın artık.


Ne mevsimler gelip geçti, bezm-i elestten beri
Geçen cümle nevbahârın muştusudur fasl-ı gül

Elest bezminden bu yana ne mevsimler geçti; kimi bahardı, kimi hazan, kimi kavurucu yazdı, kimi kara kış. Ama her kıştan sonra gelen ilkbaharlar, yani Hazret-i Âdem’den Hazret-i Îsâ’ya kadar bütün Peygamber Efendilerimiz (a.s.), aslında son gelecek olan Gül Mevsimi’ni, yani Asr-ı Saadet’i, müjdelemek üzere geldiler.


Kim ki hüsne meylederse, câzibesi ondandır
Mücevher-i hasenenin cevheridir asl-ı gül

Her kim bir güzelliğe kapılırsa, bilsin ki aslında gülün câzibesine kapılmıştır. Çünkü güzellik bir mücevherse ve güzel olan ne varsa, onun hammaddesi, özü, aslı güldür.


Rahmet-i Rahman boşandı gökten âh u zâr ile
Yerde buldu neşv ü nemâ bir mukaddes nahl-i gül

Yağmur, bir başka deyişle rahmet, gökyüzünden yeryüzüne inerken gök gürler ve şimşekler çakar; bu hâl, gökyüzünün inleyip ağlama hâlidir. Bu rahmet yağmuru vesilesiyle yeryüzü tekrar canlanır. Her çeşit bitki gibi gül de bu rahmetle çıkmıştır yeryüzüne. Zaten, Gül (s.a.v.) rahmet olmaktan başka bir şey için yaratılmış değildir. Başka bir anlamı da şudur; insanın göğü, yani yağmur kaynağı, başındaki gözleridir. Gözün ağlaması da Allah’ın rahmetindendir. Göz ağlayıp, gözyaşı döktükçe, vücûdun en bereketli toprağı olan kalbinde, Gül’ün (s.a.v.) sevgisi filizlenir, büyür ve bütün vücûdu sarmaşık gibi sarar.


Aktı nice vakt-i zaman katre katre gözde kan
Bir misâl-i bahr-i umman doldu taştı âb-ı gül

Bülbül hiç duraksız gül dalında feryâd eder, gözünden kanlı yaşlar akıtır. Gülün dikenleri bağrını kanatır. Hatta, gülün o kırmızı renginin bülbülün kanından geldiği rivayet edilir. Bülbül bu kanı akıttıkça, gül kendine gelir ve asıl rengine bürünür. Gülün o hoş kokusunu taşıyan gül suyu da aslında bu akan kandan, bu gözyaşındandır.
Bir başka anlamı da şudur; Hazret-i Îsâ’dan (a.s.) sonra Efendimiz (s.a.v.) gelinceye kadar, insanların çoğu yine yoldan sapmışlar, az sayıdaki inananlar ise gözyaşları içinde hasretle Son Peygamber’in (s.a.v.) zuhûrunu bekleyip durmuşlardır. Vakti gelip çattığında, O (s.a.v.) dünyâyı teşrif etmiş, nûrunu saçmaya başlamış ve o nûr denizi dolup taşmış, dört bir yana yayılmıştır.


Sıbğatullah zâhir olmuş ol müberrâ teninde
Cümle elvânın içinde şâh-ı yektâ levn-i gül

Gülün gövdesi, dalındaki yeşil yaprakları, taç yaprakları... Bunların hepsi Allah’ın âyetlerindendir. Gül, Allah’ın yarattığı en güzel rengi taşımakta, Allah’ın boyası en güzel bir şekilde O’nda tecellî etmektedir.
Bütün renklerin en güzeli, biricik hükümdarı gül rengidir; tıpkı bütün yaratılmışların içinde Efendimiz (s.a.v.) gibi.


Çıksa bir zerre-yi katre âsumâna terinden
Can verir her teneffüste gönüllere bû-yı gül

Bazen görürsünüz, gülün üzerinde çiy damlaları olur. Gülün güzelliğine bambaşka bir güzellik katan küçücük şebnem taneleri. Bu damlalar buharlaşıp da gökyüzüne yayılırsa, hem rahmet yağmuru olarak hem de havadan içimize çektiğimiz nefeste, gülün o muhteşem kokusunu yeryüzüne, bütün varlıklara taşırlar. Gönlümüzü ferahlatır, bize her nefes alışımızda bir kez daha can verirler. Gül, ma’lûmunuz, kokusunu O’nun (s.a.v.) terinden almıştır.


Şems ü kamer hayâ eder göstermekten yüzünü
Ol sebebden görünmezdir leb-i âfitâb-ı gül

İlk yaratılan... İlk bedene düşenin alnından, zincirin son ve en mükemmel halkasına, nesilden nesile akarak gelen... O, bütün âlemleri aydınlatsın diye gönderilen Nûr... Muhammedî Nûr! Güneşin ve ayın ışığının, O’nun (s.a.v.) ışığının yanında ne hükmü olabilir?! Kendisi ışık olanın hiç gölgesi düşer mi yere?! Güneş ve ay elbette küçülüp, O’nun (s.a.v.) mübarek ellerinde olmak için bütün varlıkları olan ışıklarının sönmesine bile râzı olurlardı. O (s.a.v.) ki, nûrunu etrafa yaymaktan, güneşi sağ eline, ayı sol eline verseler de vazgeçmeyeceğini beyan buyurmamış mıydı?


Yolunu kaybetmişlerin dâim rehnümâsıdır
Nûr-ı necm-i dırahşandır ol nukûş-ı pâ-yi gül

Daha çok eskiden ve az da olsa günümüzde de yol bulmakta, yön tayin etmekte en çok başvurulan kılavuzdur gökyüzü. Güneşin, ayın ve gezegenlerin hareketlerinden; kutup yıldızı, çoban yıldızı gibi yıldızlardan hep bu amaç için faydalanılagelmiştir. Yeryüzündeyse, o Gül’ün (s.a.v.) ayak izleri gökteki bütün yıldızlardan daha parlak bir yıldızın şuâsı gibidir. Yolunu kaybetmiş, yoldan sapmış kişi, o ayak izlerini takîb ederse dosdoğru yola (sırat-ı müstakim) girer ve bir daha asla kaybolmaz. Bir başka anlam da şudur; O (s.a.v.), "Ashâbım gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız yolunuzu bulursunuz." diye buyurmuştur. Ashâb da (r.a.) bütün hayatları boyunca O’nun (s.a.v.) ayak izlerini takîb etmişler, yolundan ayrılmamaya dikkat etmişler. O Yıldızlardan hangisine bakarsak bakalım, biz de yolumuzu bulur ve yoldan sapmayız inşallah!


Vird-i zebân eyleyenler hep şifâyâb oldular
Çün marâz-ı kalbiyenin devâsıdır zikr-i gül

Her şeyin olduğu gibi kalbin de Yaratıcı’sı, Sahib’i, "Kalbler ancak Allah’ı zikretmekle mutmaîn olur." buyurmuştur. Kalb, nazargâh-ı İlâhîdir. O nazargâhların en mükemmelini taşıyan ise, “İnsan vücûdunda bir et parçası vardır; o düzelirse bütün vücûd düzelir, o bozuk olduğunda bütün vücûd bozulur. Dikkat edin, işte o et parçası kalbdir.” buyurmuştur. İşte hasta kalblerimiz, işte teşhis, işte tedavi... O (s.a.v.) ki Allah’ın ’en Kul’u, ’en Resûl’ü ve ’en Sevgili’sidir. O’nu (s.a.v.) seven Allah’ı sevmiş; O’na (s.a.v.) uyan Allah’a uymuş; O’nu (s.a.v.) anan Allah’ı anmaya bir yol, Allah’ı anan ise huzûr bulmuş demektir.


Güle iştiyâkımdandır gülzâra muhabbetim
Hem vesiletü’n-necâttır hubb-i nesl-i pâk-i gül

Gül bahçesini sevmemin nedeni, güle duyduğum özlemden ve gülü görmeyi arzulamamdandır. Ayrıca, o Gül’ün (s.a.v.) tertemiz neslinden gelenlerin kurduğu o Gül Bahçesi’ni sevmek kurtuluş vesilesidir. Ehl-i beyt-i Mustafâ (s.a.v.), her devirde Seyyid ve Şerif Efendilerimiz ile asr-ı saadetin kokusunu yaymaya devam etmişler, ediyorlar ve kıyâmete dek edecekler inşallah. Bize düşense Onları sevmek, Gül’ün (s.a.v.) emânetine sahib çıkmaktır.


Şekvâ etmek değil, hâşâ, bahs-i hârdan murâdım
Münhasırdır hicrânına bu teşbih-i hâr-ı gül

"Gülü seven, dikenine katlanır." denir. Esasen gülü gerçekten seven, dikenine aldırmaz, dikenden şikâyet de etmez. Lâkin, güle duyulan özlemin acısını, ayrılığın verdiği ıztırâbı da gülün dikeninden başka bir şey tarif edemez. Gül dikeninden bahsetmemin tek nedeni, güle duyduğum özlemin nasıl bir acı verdiğini kelimelere dökebilmektir.


Ne mümkin, heyhât, bihakkın vasfını medh ü senâ
Arşta Ahmed, arzda - zîrâ - Muhammed’dir ism-i gül

Gülün vasıflarını, güzelliğini hakkıyla övmek mümkün olabilir mi hiç?! Zira, o Gül’ün (s.a.v.) ismi göklerde Ahmed, yerde Muhammed’dir ki her ikisi de "hamd" kökünden gelir. Ahmed, çok övülmeye lâyık; Muhammed ise, çok övülmüş mânâlarındadır. Göklerde ve yerde isminin her anılışında bu şekilde övülmekteyken, daha O’nu (s.a.v.) övmek için başka ne söylenebilir ki?!


Beyzâde’nin dilindedir bu niyâzı berdevâm
Hakk Teâlâ hâlimizi kılsın üzre hâl-i gül

Beyzâde’nin, Allah’tan tek dileği, dâimâ o Gül’ün (s.a.v.) yolunda olmak, O’nun hâliyle hallenmektir.
Kullardan isteğiyse bu duâsına âmîndir.

Ve’s-selâm!

Ötmedikçe dalda bülbül açmaz imiş dilde gül
Bir sedâ ver kim dilinden gayrı açsın gonca gül
 
Ne mevsimler gelip geçti bezm-i elestten beri
Geçen cümle nevbaharın muştusudur fasl-ı gül
 
Kim ki hüsne meylederse cazibesi ondandır
Mücevher-i hasenenin cevheridir asl-ı gül
 
Rahmet-i Rahman boşandı gökten âh u zâr ile
Yerde buldu neşv ü nemâ bir mukaddes nahl-i gül
 
Aktı nice vakt-i zaman katre katre gözde kan
Bir misâl-i bahr-i umman doldu taştı âb-ı gül
 
Sıbğatullah zâhir olmuş ol müberrâ teninde
Cümle elvânın içinde şâh-ı yektâ levn-i gül
 
Çıksa bir zerre-yi katre âsumâna terinden
Can verir her teneffüste gönüllere bû-yı gül
 
Şems ü kamer hayâ eder göstermekten yüzünü
Ol sebebden görünmezdir leb-i âfitâb-ı gül
 
Yolunu kaybetmişlerin dâim rehnümâsıdır
Nûr-ı necm-i dırahşandır ol nukûş-ı pâ-yi gül
 
Vird-i zebân eyleyenler hep şifâyâb oldular
Çün marâz-ı kalbiyenin devâsıdır zikr-i gül
 
Güle iştiyâkımdandır, gülzâra muhabbetim
Hem vesiletü’n-necâttır, hubb-i nesl-i pâk-i gül
 
Şekvâ etmek değil hâşâ, bahs-i hârdan murâdım
Münhasırdır hicrânına bu teşbih-i hâr-ı gül
 
Ne mümkîn - heyhât! - bihakkın vasfını medh ü sena
Arşta Ahmed, arzda - zira - Muhammed’dir ism-i gül
 
Beyzâde’nin dilindedir bu niyâzı berdevam
Hakk Teâlâ hâlimizi kılsın üzre hâl-i gül

Kerim AK
 
26 Safer 1433 (20 Ocak 2012) - İstanbul

Paylaş:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiiri Değerlendirin
 
Kaside der n'at-ı hazret-i nebevi - gül kasidesi Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz Kaside der n'at-ı hazret-i nebevi - gül kasidesi şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Kaside der n'at-ı Hazret-i Nebevi - Gül kasidesi şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Hâlek.
Hâlek., @hlek-
17.2.2013 23:11:32
Hayretler içindeyim...
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL