1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1750
Okunma
“Ne gurbetçi bir sebzedir Brüksel lahanası”
Ağzımın içinden dökülen denizler
Maviyi sevdiğim için mi?
yoksa
gidiyor musun, ah sensiz karışırım
sonra sokaklar gelir… Soğuk
sokak mevsimi bilirsin, cadde, bostan
şu ne anlattığımı bilmeden sen
anlasan…
Bunları
Sen olmadığında, böyle anlamsız bakınıp
Takınıp en somurtkan apoletlerini yüzümün
Terfi ederim sür- generalliğe tamam real…
Kaygısızımda ondan bu ya da beceriksizi aşkın
Anlatıyorum,
Dolmuştu gözlerin dokuz buçuk yönünde
Bakmakla dokunmak arasındaki fark vardı
Öpmekle koklamak arasında…
Karasında gözlerinin bir şey vardı
Dolmuştu, doluydu tıka basa
Ne sen vardın ne ben aslında
Anlatıyordum,
Birkaç beyaz çiçek ismi kibarlığında kelimeler kurup
Tüm üflemeli çalgılar yumuşaklığında olacaktı
Söylediklerim
Seni üzmesin söylemiyorum diye
Söylediklerimi farz et ne olur, susamam
Ah susamam anlasana,
Bir şey dadandı, hani şu gözlerinde olandan
Ben ki onlardan kurtulmuş, kurutmuştum hepsini
Şükür bizimde vardı da bir tavan arasına
Yine çocukluğumdan kalan,
“a” ların şapkasız yazılmadığı bir dönemden kalan kabuslar
görürdüm
elbette daha derin baksaydım seni çıplak
otururken gözlerinin içinde
korkak öyle utangaç ve savunmasız
ağlamışken, kızarmışken gözlerin ha aşktan ha değil
görürdüm ama korkma, bakmadım
bıkmadım da bakmamak kadar yakın durmaya gözlerine
yakmadım fitilini buldum da kalbinin
atardım
yerine, ancak…
ne hüzünlüdür değil mi yabancı bir memlekette lahana olmak
hem de ta Brüksel den….