7
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
2218
Okunma
Kalabalık bir pazar yerinin köşesinde;
Üç beş kafes içinde,
Keklikler duruyordu.
Sıcak temmuz gününün, yakıcı güneşinde;
Belli ki,
Yaşlı adam, bunları satıyordu.
………
İnsanlar;
Gelip geçer; bakarlar tutsaklara;
Kekliklere azat yok; para, para,
Ah para!
Bir genç,
Müşteri olup, yöneldi ihtiyara;
Adama, kekliklerin fiyatlarını sordu:
İhtiyar, göstererek kekliklerden birini:
" Bunun değeri yüzdür;
Diğerlerinin yirmi."
Gencin merakı arttı;
"Hepsi keklik değil mi? "
İhtiyar,
Oturduğu iskemleden doğruldu; Dedi ki:
" Bak evladım; bu keklik ötücüdür,
Şayet onu alırsan,
Avcı kadar iş görür.
Sesiyle keklikleri tuzağına düşürür."
Genç başını salladı;
Mevzuyu anlıyordu...
……
Genç,
Cebine elini atarak, ihtiyara;
Kafesin bedelini uzattı;
Tam yüz lira.
Aldı, yüzlük kafesin kulpunu avucuna;
Başını eğdi öne; bir an,
Ruhu tutuldu!
Sözüm ona;
Almıştı kekliklerin hasını,
Sonra açtı aniden, kafesin kapısını;
Bir hışımla
Kopardı kekliğin kafasını!
" Bu, ırka ihanetin cezasıdır !"
Diyordu!
Halil GÜLŞEN