45
Yorum
30
Beğeni
5,0
Puan
2838
Okunma

Derin duygular...Çanakkalenin şanlı gününü de atlıyamadım hemen yazarak altına ekledim...Bu güzel vatanımızda "satılık ve dönmelere" Allah fırsat vermesin Şehitlerimizin kan gölünde boğsun...
Eğer ki haksız bir şekilde darp etmişsen
Suçsuz bir garip kuşu
Tıkanır da kalırsın sonra boylu boyunca ortalarda
Çıkamazsın küçücük bir yokuşu
Kul hakkı ödenemez ki kul af etmeyince
Çekmezsen cezanı bulmazsın ki huşu
Hiç bir hak da boşta kalmaz
Er ve geç çıkar önüne hayat hesabının kuruşu
Söz de olsa; doğru taşa vur başını da gitsin
Çakalın ininde kalmaktansa
Eğer nefsin yeline kapılıp da kalmışsa tüm ömrün
Sal sele bir boğuluşta gitsin
Adam görünen iblislere sığınmaktansa
Sürçü lisan edişte durduysa dil yaban yüreklere
Dert olur önünde bütün yaşamının geçmişi
Eninde sonunda da irkileceksin
Kes dili de gitsin
Saracaktır seni şefkatle sükûtun
Sözüm ona bir ve bütünüz unutulacak mı sanırsın bunca zulüm
Bir hayat kel ve topal da olsa
Açık kalmıştır hesabı
Gönül deminden sökülüp alınacaktır karşılığı
Nasıl da gönlün isli dumanında kalıp yanılmışız
Değil mi?
Her hayatın mutlak olan bir sahibi de vardır
Gönül selinden fışkırırsa tüm yaptıklarının feryat seli
Duyguları boğar sicimiyle seni
Sönmüş olsa dahi yaşamın küf felsefesi
İçimizde ki özlem ve hasretler hep kaynar
Sönmemiş bir köz gibi
Bir kavruluşta göğe çıkartı verir küllerini
Zaten biz aslen haddi aşan aptal bir avareyiz
Ne yaşız ne de kuruyuz
Boşluk deryasında yoğruluruz
Bir sitem tufanında savrulunca öksüz kalmış o kalbin
Boş boğaz seslerde kalır tüm cismin
Frekansları çarpıp attırır yüreğin sessiz atışını
Tık nefeste olduğun yerde de yığılışta kalırsın
Gönül atışının son ritminden
Çıkar ateşin sönük kalır yanın da o dayanılmaz acılar
An ve an hapsolur duygular
Kıpır kıpır kıvranırsın
İnim inimde inlerken derin kuyulardan çıkıp gelir sesin
Hani nerde kaldı
O hisler ve arzulardaki doyumsuz ritmin
Şehvet ve çıkar potasında hoplayışta topladıkların
Nasıl da geçişte gitti onca zaman
Sadece bir nefeslik ömrün kadar ömür kusar
Kelime-i Şehadet dilen nasip olur veya olmaz
Ve daha da çok umutlar var olacaktı ya aşkta
Hani nerde?
An be an
Bir ömür geçişte kayıp da gidiyor boşu boşuna gözlerden
An içinde yaşlanır zaman
Duygular sarar kör virane kalmış boşlukları
Her anda öz içinde yer arar durur başkalaşmış özler
Belki de bu sondur kim bile bilir ki o anı
Zıtta taşınca gölün
Hükmeder haşmetiyle tüm varlığına Hakk’ın o gür sesi
Tutulacaktır artık son nefesin
Geldiğin yere doğru
Bir tutuşta da çekip alır oltasındadır artık biçare ölün…
(18.03.2012)AZAP…
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİMİZİN RUHLARI ŞAD MEKANLARI CENNET OLSUN...BİRAZ UTANIP DA SUSSUNLAR ARTIK BU SATILIK VE DÖNMELER...ÇEKSİNLER VATANIN BAĞRINA SAPLADIKLARI HANÇERİ...HAK TECELLİ EDECEK NASIL OLSA...
Allahtan aldım emri iman da nur çok!
Kınalandı küçücük pak ellerimiz
Kalkan olsun yüreğe var abdestimiz
Bir kuru ekmek ile dolu testimiz
Vatan namustan başka yok ki kastimiz
Oy oy sultan anam oy dön de kana bak
Verilmiş toptan emir düşmanı dilmek
Hedef bir tek can ile bin haçlı silmek
Dağ taş olup set olup geçit vermemek
Haydi şevkle yürü can bekliyor ölmek
Oy oy sultan anam oy dön de kana bak
Biz bu vatan içinde Türk Kürt ve Laz’ız
Siz koca it sürüsü biz belki azız
Biz güzel gönüllerde hem kış hem yazız
Yüce Allah emriyle çalan bir sazız
Oy oy sultan anam oy dön de kana bak
Çanakkale içinde İslam’ın marşı
Ana ben gidiyorum haçlıya karşı
Elimden şanlı sancak sarıyor arşı
Kanı revan da kalan şehitler farş’ı
Oy oy sultan anam oy dön de kana bak
Serpildi siperlere küçük bedenler
Allah için göz kırpmaz göğsü erenler
Her yandan hak aşkıyla çalar sirenler
Düşünmez ki ölümü Hakka gidenler
Oy oy sultan anam oy dön de kana bak
Allah Allah sesinden yer ve gök inler
Ak kuzuyu kahpece vurur hainler
Namus ve şerefiyle uçar şahinler
Kör mermiler altında Mehmetler inler
Oy oy sultan anam oy dön de kana bak
Yağıyor üstüme top vicdanı da yok
Allahtan aldım emri iman da nur çok
Bir karışı veremem sana olmaz dok
Aldanmam imansıza zulme karnım tok
Oy oy sultan anam oy dön de kana bak
Sıçrar aşarım bendi dönmem ki geri
Şehadette Allah’ım silecek teri
Yerim cennette benim resul de veri
Pak kanlarım akışta ıslatsın yeri
Oy oy sultan anam oy dön de kana bak.
(18.03.2012)AZAP…
YÜREKLERİMİZİ KANATAN GÖNÜLLERİN SULTANINDAN...
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle ’bu: bir Avrupalı’
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedi serhaddi;
’O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme’ dedi.
Asım’ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
’Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
’Bu, taşındır’ diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy
5.0
100% (50)