0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
783
Okunma
Yağmurlar dökülür yanaklarından gökyüzünün
Herşeyde bir geçmiş tadı vardır böyle akşamüstlerinde
Herkeste bir çocuk yüzü
Her seslenişte geçmişin izi
Üç kelime vardır böyle akşamüstlerinde yalnız
Soğuk, sessiz ve samimi
Her yıl tek aydan oluşur
Aylar birer haftadan
Haftalar da tek günden aslında
Günler hep perşembedir
Saat hep on dokuz on sekiz
Belki geçer diye
Geçmeyecek bir tren bekleriz
İstasyonda yapraklar anlatır sonsuzluğu hışırdayarak
Duymazsın
Duymak istemezsin
Sanki son kez esmektedir her rüzgâr
İçin ürperir
Üşür, üşütür ölüm
Bizden alırcasına hıncını
Karanlıkla sarar etrafımızı
Ve rüzgarla işler ruhumuza
Ölüm gelip çatar bir kasım akşamı
Issız bir istasyonda
Boş yük vagonları arasında
İğne atacak yer bulamazsın bu ıssız istasyonda
Son tren kalkar kalkar durur kararsızlıkla
Yolcuların gözü saatte
Yorgundur emekli memur Hasan amca
Gücü tükenen pazarlamacı yakar bir sigara
Son tren kalkar
Son tren bekler
Son trendir, son yolcuları bekler
Kalkmaz yolcular geldikçe
Arkası gelmez yolcular, gelirler geldikçe
Son kez çalar düdükler
Ezilir sigaralar ayakaltında
Binilir eski trene sevimli bir telaşla
Yol nereye gider bilinmez ama
Yola çıkmadan yaşananlar başlanır anlatılmaya
Bitmeyen hikayeler uzanır sonsuzluğa
Tren kaybolurken karanlıkta
Karanlık dönüşür soğuk, sessiz ve samimi bir aydınlığa
5.0
100% (2)