2
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
3735
Okunma

masada
boynu bükük kaldı
kağıt kalem...
şimdi
her öğün yemeklerde
muhabbetin tınladığı
kolumuzun üstüne yatınca
uzaklara dalıp anıların ağladığı
zehir zıkkım arsız acıların çağladığı
o masada
iki öksüz kalan yürek
can çığlıkları kadar ıssız
cam vazolar vardı yalnız
............iki köksüz ağaç gibi
.................iki dalın kesmiş gibi
......................iki dağın arasında yanmış gibi
sessiz ve çaresiz...
biri zeytinyağı şişesi
...................domates salçası kavanozu diğeri
içindeki çiçeklerin canlıydı birinin
bir diğeri yalanların yüzü gibi donuk plastik
dün gece
kendime kendim
demiştim ki oysa
çiçeklerin dili olsa
orman gülü bi konuşsa...
masadaki çiçeklere eş olsa
kendime kendi ettiğimle kaldım oysa
şimdi o masada kalbim yangın sarısı
evlilik yıl dönümü anısına gece yarısı
yosunların sardığı taş olası kurbağası
sahte bir öpücükle prens olmayacaktı
elbet...
bildik herkes gibi hayatı
çiçeklerin ömrü kadardık
su sevmeyen kaktüs kadar yalnız
gülmeden kahkahalar dolusu
............güle dönen ömrüm kadar solgun
karanfiller kadar sessiz, kardelen gibi yorgun
ve tam da yıl dönümüne denk gelen tarih gibi
yüreğinin en derininde gizli
acıkolik şiirlerin hüzünlü sayfasında
...................kırılgan ve uzakcıl imgelerin
aynadaki yüzün gibi,
yutkunduğun sözün gibi
"bilirsin en sevdiğim çiçektir
..............kırmızı karanfiller"
demiştin ya hani gözlerin gibi
cam vazoda
karanfiller soldu önce
sonra sarı sardunyalar
ve şimdi papatyalar boynunu büker
uzun kısa o kıvrımlı yollardan
fal bakmaya değmeyecek kadar
...................gelmeyecek o yıllar
en uzun ömürlü plastik çiçeklerdi
su vermek gerekmeyecek
aşk nedir bilmeyecek
yüreğine değmeyecek
yalancı çiçek
...Eylül
5.0
100% (2)