0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1779
Okunma

sen dünya kadar kırmızı çocuktun parmaklarınla
dünya kadar akrepler taşınıyordu sokaklara
soğukluğunu sürdüren bir kaya gibi izliyordu ay
ay ve devlet arasında benzerlik vardı orada
ikisi de tepeden işgal ediyordu dersim’i
açlık orada başlamamıştı belki ama
oradan yayılmıştı sürgünler
çünkü istenmiyorduk kendi yurdumuzda
ormanların her yıl yakılması bundandı belki
çocukları bir günah işlese munzur’a girer arınırlardı
hiç bakmazdı kaçıncı günahlarıydı diye
çünkü munzur sayısız kez akardı
ağıtlar yakılıyordu derin vadilerin yüceliğine
yüzlerini toprağa yakın tuturak
acılarının sonlanacağını düşünen kadınlar vardı
köşebaşında çığlıkları özetleyen çocuklar
annelerinin serilmiş bedenlerini izliyordu
o kadınların örgülü kızıl saçları vardı
bir de iki örgü arasına bastırıp öptüğü fotoğrafları
yaşlılarının bıyıkları ellerinden uzundu
zazaca konuştuklarında derviş gibiydiler
türkçe konuştuklarında vatandaş bile değildiler
ölüm onlar içindi çünkü
kaç kere öldürüldüklerini resmi tarih sayamadı
kaç kere atıldıklarını uçurumdan yazılmadı
yazılmadı ama görüldü düşenlerin hepsinin sır olduğu
sonraları geyik olduklarını dağlara çekilenler bilecekti
14.09.2011 mazlum