1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1764
Okunma
kesik bir parmak kanat takmış uçuyordu
kesik bir parmak gözüne gözüne dünyanın
en iğrenç gerçeğini sokuyordu
kırmalı diyordu zincirini
altın kafeste inleyen bülbül
inleyen bülbül
gönül dünyasının ıssızlığında
kimsesizliğini,güçsüzlüğünü
yükleyip de gözyaşlarına
ölüyordu
kurnaz tilki
bilmem hangi hesap peşinde
ellerini oğuşturarak
toz edip kuyruğuyla dünyayı
beynindeki o zalim aydınlığın
ve keskin zekanın heyecanıyla
kuyuya düşen ceylana el veriyordu
ceylan denize düşen örneği
sarılırken yılana
tilki gökten yıldızları yere indirecek
diller döküyordu
ceylan anlıyordu
ceylan denize düşen örneği
yılana el veriyordu
bir tavşan
uçsuz bucaksız kar denizinde yürüyordu
bir ağaç kökünü kemirip
kurdundan kuşundan ırak
ıssız bir çalı dibinin
soğuk,tehlikesiz yamacında
güçlenip
yeni güne postunu kaptırmadan gitmenin
hesabını yapıyordu
bir kara kurt
çıkıp da mağarasından
düşen bir dermansıza rastlayıp
aldırmadan çelimsizliğine,hastalığına
midesine çöreklenen ince sızıyı
dindirmenin yolunu arıyordu
bir tavşan
başına geleceği biliyordu
iki can ve bir tek yalın gerçek
bir dere kuytusunda
koyup kotarıp dünya hesabını
yeni bir hesabın dokusunu örüyordu
bir dere kuytusunda
ölüm üstüne yazılan
o hazin öykülerin kan ve gözyaşlarıyla
yıkanmış korkulu sokaklarında
yeni bir can vücut buluyordu
kesik bir parmak kanat takmış uçuyordu
kesik bir parmak gözüne gözüne dünyanın
en iğrenç gerçeğini sokuyordu
(zekeriya çavuşoğlu)