11
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
2035
Okunma

şehr-i İstanbul’un mavi gözlerinin sahibi cancağızım
Şems’imsin
fecr sarısını boyanırken kent
bir sem sıcaklığında aydınlatan ışık hüzmem
ceplerinde bir kağıt
bir kalemi taşıyan bir şâir
küçük avuçlarımda sakladığım hacıyatmazlar
ve
içinde yaşayan can/canan
sen
şems’in kuş tüyü ışıklarıyla odama düşen cancağızım
yarım yamalak kalemin
tamlayanı senli cümlelerimin
noktasına koymaya çekindiğim satır aralarında yüreğim
gecemi gündüze çeviren cansızım
hüsnüyusuf gibi yüzünü bana döndür
ılık nefesini lados
sensizliğin sessizliğini kefen yaptım kendime
maviliğinin sağnaklarındayım
sümbül-i bulutların azizliğiyle düşüyorum
cennetimin topraklarına
gün batımı adressiz coğrafyada faili meçhul cinayetlerin tek zanlısıyken
kalem oluyorsun yüreğimdeki mürekkebin
gece karası gözlerine sinen nura esir düşdüğümden beri
esrik bir rüyanım alnına düşen zenci kölelerini yanında
tut yâr
mihrabına al beni cancağızım
semada kanatlanır da melekût alemindeki melekler kutsasın beni.
kutsal mabedim
sana dua olan nefesimi görmez misini yâr
gözlerin ki yaşam iksirim
katılaşmış karalığımı erit şems cemalinle
ilim ilmekle beni eteğine
kucağına aç Meryem Ana gibi
al koynuna İsa sevinçlerımi
ört üzerimi maviliğini
zülfüm köklerinde doğsun zenci kölellerinin
kara peçeli gece fecr vakite gebe kalırken
kuşluk vaktin olsun yüreğim
kalemim seninle gülümsesin cancağızım
şehr-i İstanbul seninle ısınırken
vuslata yürüdüğüm yolda mevzilenmiş
hüsnüyusuf
papatya
kasımpatıların göke bakan sol tarafı oluyorsun
yüreğime süzülmüş apaydınlığımsın can özüm
hicranda kaybettiğim geçmişe i dönmeye ramak kala bedenim
saatimsin
akrep ve yelkovanın iz düşümünde kayboluşum
toz topraklı yolda attığım sana uzanan her adım
bastığım her toprak izinde ism-i nâzımın dilinde
rüzîgâr koynun beni yalpalarken
dudaklarımda senin sevdiğin şarkı
kilitledim hicranı karanlığa
ben sana geliyorum cancağızım
yalınayak yürüşümü aldırma sen
yoldaki dikenler çıplak ayaklarımın kanamasından korkma can özüm
bırak kanasın senin yolunda canım feda eylemeye niyetlenmişken
bir avuç kanın bakiyesini boşver sen
dudaklarına değdirme o deliverenleri sakın
bırak kanasın ayaklarım
sana giden yolda bâd- ı saba ile guslenmişken
şemsliğinin sıcaklığında ilerlediğim varlığının
yüreğimin bayram sabahı
toprak
bir avuç aziz damlaları sağarken elleriyle
bir dağ kırlangıçının kanat çırpışlarında
özlem yanığı omuzların
vuslat güzergâhının ism-i nâzımınla onurlardırılmış yâr
gece karası gözlerini Marmaraya çevir
bir toz bulutu suhlardan mülteciliğe soyunurken
bakır renkli bulutlar martıları yardıma çağırdı
ve
sana gelmekteyim Züleyha’nın yüreğiyle
ellerimde hacı yatmazlar
rengarek vuslat balonların arkasında soluk soluğa koşturmaktayım
bekle beni cancağızım
kıl gibi inceldi vakit
nisan yağmurun azizliği kadar kaldı yolum sana
geliyorum sana yâr
hicranın engebeli patikalarını geçsem bir günlük yolum kaldı sana
Âdemi yoldan çıkaran elma ağaçları kaldı sevgili.
cennetimsin şehr-i İstanbul diye sunulmuş cancağızım...
acıya minnet eden Yakup sabrını omuzladım bir cocuğun elleriyle
bereketli cemalinin Yusuf’un güzelliğinde
su gibi aziz
tuz gibi mübarekler bırak gitsin gözpınarlarımdan
elzem
nefes kadar sonsuz bir cana feda bu âşık
gece kuytularında yokluğunun yoksulluğum ayak dibine düşmüş
hiçliğim gece karası gözlerinde ölüme meyilli bir katil
takâtim
dayanağım
sabrımsın sen cancağızım
cocuksu düşlerim yeniden şehr-i İstanbul’a ayak basarken
zaman saçlarımı sabırla örülüşüydendi saatin tik takı
cemâlindeki tebessüm gonca gül işvesini sarayı
nefesim ve ahirim parmak aralarında
kalemim ayak ucunda demlenen Marmara
yüreğime sunulan zemzemim cancağızım
göğüs kafesimdeki paye.
seceresi hicran kalabalığıyla dolup taşmış bir kız çoçuğuı
Züleyha’nın kırmızılığına düşen sevgili
canıma can diye süzülen canânsın
beyaz üveyiklerin kanatlarına bağlanın mutluluk kurdeleleri
vuslat nevruzu sen cancağızım
Yusuf’un kuyusundaki tek ganimetim
bedeli ödenmiş vuslatım
bağrı yanmış
susuzluktan yüreği kurumuş âşık
Moda koyuna dolan özlem yanığı deniz yıldızı
benliğimi aşıp yürekpâremde çoğalan bitmez umman
gamlı yüreğimi Eyyubvâri sabırını tuzlu suyuyla serpiştiren cancağızım
Sahrada ki serabın tükendiği vakit
dudaklarındai ab- ı hayat sunan sevgili
dokunsam toprağa
kum saatinin göğsünde elenmiş topraktan ’sen’ akıp gidiyorsun
rahmet yağmurunu yağıyor vuslat filizlerine
sen cancağızım
can özüm
sen benim herşeyimsin şehr-i İstanbul
gordion
31/05/2011
5.0
100% (15)