(Ve Gâvurcu Ramazan, hıdırellezden bir gün sonra almış eline cep telefonunu, aramış hocasını. Kendine has konuşmasıyla söylemiş bakalım ne söylemiş…)

Alo! Hocam! Ben, Gâvurcu Ramazan
Sesim eyi varıyo mu de hele!
Dostlar, arkadaşlar gelip de bazan
Beni senden soruyo mu de hele!

Eridi mi hocam dağların garı
Çağıldar mı yaylaların pınarı
Cami önündeki goca çınarı
Sarmaşıklar sarıyo mu de hele!

Sağır çoban geceler mi ahırda
Sürü otlatır mı gırda bayırda
Tekeleri,çırpındıra bağırda
Çam dibinde buruyo mu de hele

Ağır ağır camisine gider mi
Merhamet timsali Bahtiyar emmi
Gardaşından galan iki yetimi
Gözü gibi goruyo mu de hele

Aslı var mı Gasım Ağa şaşırmış
Değirmene govaynan su daşırmış
Dört garının dördünü de gaçırmış
Beşinciyi arıyo mu de hele!

Güneş, Geçili’den ederken gurup
Piyango hastası divane Yakup
Sayısaldan beş milyonu dutturup
Gökdelenler guruyo mu de hele!

Gazeteden sade maçlara bakan
Fener ile yatıp Fenerle galkan
“Raket Ayak” dedikleri Atakan
Gene seni yoruyo mu de hele!

Sarı Gadirlerin savak gelini
Balkondan çırparmış tozlu kilimi
Tilki Şükrü, Saf Ali’nin Selim’i
Makaraya sarıyo mu de hele!

Otuz sene rüşvet ile iş gören
Türlü türlü rezaleti hoş gören
İhaleyle ihya olmuş Keş Kerem
Gene vurgun vuruyo mu de hele!

Derler:Yorgansız’ın Naci,hovarda
Yürürmüş de izi galmazmış garda
Zabahtan akşama çarşı bazarda
Heyikdirip duruyo mu de hele!

Babbi Şakir uğruyo mu dükkâna
O gede de tekin gelmez pek bana
Bilirim bi çay da söylemez sana
Bari işe yarıyo mu de hele!

Emekli astsubay Mustafa Munda
Garısı sağında,gızı solunda
Elleri ardında Gonya yolunda
Çifte gerdan gırıyo mu de hele!

Gapattım sanar da küsersin zere
Ekmek çarpsın şarjım bitmek üzere
Hocam,gâvur nereee,Emirdağ nere
El uzattım eriyo mu de hele!…

Ahmet KÖKEN