9
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1606
Okunma

ne onsekizinde delikanlı
ne de sebisübyanım
dilimin atlasında umut çekirdeği
beyazıma beyaz katmaktayım
her sözcüğüm ilmek attı diğerine
kızarmış ekmeği paylaşır gibi
hava gibi
su gibi
ezgisi ince, söylenmemiş türkülerle
zencefil kokulu sabrımı
selamımı-sevdamı
neyim var neyim yok doldurdum heybeme
dumanı bol rengi gri acıları kendime
sevinçleri çevreme
sürdüm ruhumun atını ak süt emmişlere
dokuz ay
dokuz saat
dokuz dakika da gelmişlere
yedisine yetmişine
gagası beyaz kuşlara
kanadı mavi martılara
toprağa
suya çiçeğe
börtü böceğe
neyim var neyim yok doldurdum heybeye
sokaklar, caddeler, evler geçtim birbirine benzer
birer birer
vardiya değiştiriyordu yalnızlığın sığınmacıları
karanlık bir ormana akıyordu bütün ışıklar
kör noktasındaydı gök
kör gözün bakışında
kolları elimde kaldı
açılmadı kapılar
uçsuz bucaksız ıssız günler sanki hapishane
insandan çok gölge, gölgeden çok öfke
meğerse kırmış kabuğunu güvensizlik
dokunmuş sıkıntısı yüreğe
çok olmuş kurtlanalı yaranın ağzı
bu sıcak basması, gece terlemeleri
baş ağrısı, çarpıntı hisleri
bu üşüme, bu titreme
herkes kendi koyağında kaybolmuş
öyle bir veba ki
kuşku dibine vurmuş
karamsarlık
tepeden tırnağa karamsarlık
hangi köşeyi döndüysem bozkır yalnızlığı
her adımdan sonra, biraz daha hastalık
üstümüzde ölü geçmişin sırıtkan gözleri
Müsadenizle
5.0
100% (8)