Bütün kurallarını çiğnedi ölümün Ömrünün yarısı şimdi ayın karanlık yüzü gibi unutulandı Kırmızıyı seçti sevişmek için ve siyahi örtündü Kendi kuytularında sakladı hatalarını Kafa tutarken toprağın isyanına eşlik etti adımları Üç zaman öne bir zaman geriye ihtirasların yapma ışıklarına kapadı gözlerini unutmak için varlığını yalanların Parmak uçlarında zehir yosma bir şarkının biriktirdiği ağrıları isyan edercesine Kenetledi gözlerini özgür bıraktığı rüyaların tam ortasına…
Öpmek için gülü Dudakların sevmesi gerekirdi dikeni ve tenindeki kan rengi izi Direnmeliydi aşk tutkuların kelepçeli yalnızlığına Dantelli bir peçenin aralıklarından sızarken Ağır ağır ve mağrur geçmeliydi zaman…
Şiddetin uçuk arzularında buz tutan güneşi alevlendirirdi kadın Ve titrerdi şehrin gölgesinde nefes almaya korkan eşkiya kendi adımlarından Öyle bir inlerdi ki ask… Üç ileri bir geri kenetlenmiş isterik bir dönüşün savrulusunda özlem direnirdi Yenilgiye susamış adam baştan çıkarılmış bütün şiirleri dökerdi fuşya bir sabahın ayak uçlarına…
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
TANGO şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
TANGO şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Öpmek için gülü Dudakların sevmesi gerekirdi dikeni ve tenindeki kan rengi izi Direnmeliydi aşk tutkuların kelepçeli yalnızlığına Dantelli bir peçenin aralıklarından sızarken Ağır ağır ve mağrur geçmeliydi zaman…
"Çiçeklerle dolu bir bahçedeki bembeyaz gül, eşsiz güzelliğinin farkında değilmiş, kendini “ot” sanırmış. Etrafına harika kokular saldığı, muhteşem bir rengi olduğu halde, “ot” olduğunu kabullenmiş bir kere. Günlerden bir gün, bülbül girmiş o bahçeye. Gülü görür görmez içi titremiş. İlk görüşte aşkı tanımış. Yıllardır aradığının o olduğunu anlamış. Tanışmışlar, uzun uzun konuşmuşlar. Gül şaşkınmış, bülbülün kendisiyle, bir otla ne işi olabilirmiş ki? Bülbül yanılıyor olmalıymış. Gül böyle düşünürken, bülbül aşkını feryat figan haykırmaktaymış bülbüle.
Gülün ilk günlerdeki bülbüle olan ilgisi azalmaktaymış giderek. Belki de kendini bir ot olarak görmek, aşktan kaçmak daha kolay gelmiş güle. Bir ot olarak, aşkın sorumluluğunu almadan, hayatı geçirip gitmek varken… ama ya gerçekten gülse, bunun farkına ancak solduktan sonra, gül olmanın hakkını vermeden yaşayıp gittikten sonra varırsa. İkilemler arasında, kafası karışık bir haldeymiş gül. Gülün bülbülün içindeki ateşi söndürme telaşı yaralıyordu bülbülü. İçindeki ateşi söndürmenin bülbülün bülbüllüğünü yok etmek olduğunu bilmiyordu gül. Çaresiz bülbül, ne pahasına olursa olsun aşkını, dahası ona içini aşkla dolduran gül olduğunu kanıtlamalıydı.
Bülbül, kalbini gülün dikenine batırdı ve oracıkta öldü. Gülün, ot olmadığını anlaması, çok sevdiği bülbülün hayatına mal olmuştu. İşte önceleri beyaz olan gül, utancından kıpkırmızı oldu o günden beri…" netten alintidir )
sevgili Yildiz , gül ile bülbül böyle ne cok anlatilmistir yüzyillardir .. öyle güzel geldi ki siirin.. öyle daldim gittim ....
yıldız'm