2
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1767
Okunma

Can gelmeden gitmenin hüznü pestillenir
Bir ömürde bahar kadar kısacık şenlenmede.
Minik bir serçenin billur gerdanı eğleşir
Ve mutluluğum derinleşerek künyeleşir,
Aşkın en panik dehşetinde.
Tembelliğin tatlılığıyla fikirler ayırır bizi,
Gönül tahtında hayaller birleştirir her şeyimizi.
Söz uçmaklandırır nazende gönlünü
Gökten bir damla yaş düşse gözlerde binleşir.
Rahatlatıcı bir özdeşlik sanki fosfor döngünü
Hoşluğunda bin eda nazlanarak şimşirlenir.
Hayranca susulur bazen aksayan konuşmaktan
Süzülür o zaman yuvalarından
Menekşe gibi tazelenen yüreğiyle baharı yaşatan
Yaşlandıkça uslanan ve yaşlanmayan hatıralar…
Hatıraların mahrem duygularında kırmızı lambalar
Dinmeyecek sızılarla tanığı aşkı sadalar.
Hasret aşka sonsuzluk kadehi sunar.
Derinde bir yerde sevginin vaat ettiği her şey
Özleyişin hiç dinmeyen meltemlerini fısıldar.
Menekşe yaprağına düşen her bir çiy damlası
Gönlümün kaygılarına fırtına katar.
Aşkın eriyiği dolunay yüklü zamanlar
Duygularımda her dem kuluçkaya yatar.
Tüllenen ümitlerle gönlüm yarı saydam,
Bedenle ruhumu mahzunca ayışığında yıkar.
Hasretle güzelliğin kaynaştığı devranda
İstiflenen aşk zamanlar kadar
Ve gönül kıyılarımın kumsalı ferahlar.
Sait Edip Akdağ 17.01.11
5.0
100% (2)