4
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1578
Okunma
ey hüdhüd
sebe’nin hududuna vakıf çoğul başlı gizem
yüreğimi sırça sarayın şeffaflığında tut
ateşi uzat baruta yanılgımı hatırlat
ölüm Allah’ın emri ayrılık olmasa yahut
...
ve ölüm;
hiç gitmeyecekmiş gibi duruyordun oysa
kurusun diye hatıralarıyla
şiir kitabına sakladığın papatyalar
gitmeyecekmiş gibi duran bak’şın arasında
ölüyormuş gibi kurudular şimdi
Süleyman duydu ne konuştuğunu karıncaların
ve güldü
ölüm meleği yazılanı getirdi yalnız
kuşlar karıncalar boyun eğdi tedirgin
...
ve ayrılık;
aşkı hiç konuşmadık/anlatmadın ve sen aşıktın
gözyaşlarımızı yıllanmaya
bırakmak için yol alırken mahzenlere
aşık olduğunu meze yaptık ağulu itiraflara
deniz kenarındaydık aylar aylar önceydi
önce sen zehirledin kendini akrebin aşka intiharında
sonra ben kestim yeminli yasağımla bileklerimi
söyleyemediğim o an içindi/ bildiklerimi
karıncaların konuştuğunu benimle
gümüş eriten ustaydı sevdiğin ve kanatılmış
sevişmelerinde kadınlar kanatlıydı
gövdesinde sakladığı mor kesikleri nasıl
anlatabilirdim ki.
....
ey meczup!
ayrılığa dair türkü söyleyeceğim
telleri kopuk şu sazından
içli bir "si" alabilir miyim
bağıracağım fazlasıyla
...
ey ağaç kurdu ey evini yiyen kurtçuk
bana yıktığın duvarın adını söyle
harnübeden bir baston yaptıracağım
ki öldüğümü anlamasın iblisin günah toplayıcıları
sevindirmeyeyim zamansız gidişine sevinecekleri
içinde tasa verici şey bulunmayan gün
bu dünyada yaratılmamıştır halbuki
cennete iki bilet dilesek/
süt ve şarap ve yazmaya harcanmış nasırlı dirsek...
....
tını değil bu meczubun notalarında saklı çığlık
seni ebruli yalanlarıma gizlediğim
annemin barçêmk kuşuyum şimdi
/bütün kadınları hatırına affettiğim kadın/
çağrındaki çaresizliğe geldim ey
gidiyorsun oysa
tüylerimi döküyorum kuştüyü yatağın olsun diye
O gün bu gündür güneşe yasaklıyım mağaralarda mahsur
üstsüz bıraktığın kuşlardanım
Çıplak ve huzursuz
ve kaç çocuk öksüz kalacak
yetimliğine ağ ördürdüğün kaç sabi daha
/Sahi benim masalım hangi mektepte okunacak/
...
sen hep zamansız ayrılıklar yaşattın bize
lehv-i mahfuzda yazılmış bir kaderdi sanki
ne zaman gitmeyesin diye ardına takılsam,
etime batan tırnak kanatır yüzümdeki
gülümsemeyi
izin kağıdı alamadım geç kaldım hocam
fetret;
sadece sen gittiğinde tuttu yakamı.
kahramanlık şiiri değil bu davudi bir ses inmez mikrofonlara
dur yolcu! -kafesteki kuşun haykırışı-
kendini öldürüyor bir serçe ve puhu!
bilmeden kanattığın bu yürek
tek taraflı aşkların mezarlığıdır / sevmesen de hürmet et
koşulsuzluk ve merhamet
geçerken avuçlarını aç dua et
ellerinde can çekişirken imlâsız kelebek
...
ve kurbağa;
bir zıpladı ikide çakıldı beton etkisindeki suya
çekirge benzetmesidir bu bilirim yine de
bu masalı ben yazdım
kurbağa bir zıpladı ikincide bastı faka
rû zaruretten kızardı kanatarak ünlemi
tavşanlar annemden kalma kaplumbağamı çaldı
bu masalı ben yazdım bilirim beğenmezsin
diş ısırıklarında yırtılmış met-cezirler ülkesi kaldı
kirli ve mezartaşlarını andıran yüreğimden vurulduğumda
-bir nazarla-
senin günahsız ellerine düşecektim
ki beni sebe’nin melikesi tuttu yemin ederim.
bu masalı ben yazdım
senin tahtın böyle miydi Belkıs
yazdığım masal olmasaydı eğer vallahi sen giderken
peşinden gelecektim.
....
ve dostluğa dair,
iki sevgiliden biri senin
tarlamızı ikiye böleceğim ortasından
senin payından taş taşıyacağım payıma
sen başımı hakime bırak kefilim
kurtarmaya git altınlarını ve gümüşlerini
olur ya gecikirsen ben
boynumu ipe vereceğim
insanlık da öldü demesinler deyu
ve son için başlangıç;
ölüm meleği bilirim sen
sadece yazılı olanla gelirsin
harnûbeyi bulacak kadar bana da
müsaade etmez misin...
A.Yavuz YAVRUTÜRK
5.0
100% (3)