0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1435
Okunma

Bir yurt olur garibe duvar köşesi
Bir elinde üç beş leblebi bir dilim peynir
Diğerinde gazete kağıdına sarılı
Markasız bir şarap şişesi
Yağan yağmur dan korunmak
İnsanlardan morarmış yüzünü saklamak için
Duldasına sığınır yıkık surların
Uğultusu duyulur sahile çarpan hırçın suların
Ağzında kalan son iki dişiyle şarabını açar
Sefil bir sofraya oturur naçar mı naçar
Şöyle etrafına bakınır ürkek gözlerle
Bir şarkı mırıldanır anlaşılması zor sözlerle
Doldurur şarabı bir pilastik bardağa
Çeker önce bir fırt sonra, bir, bir bir daha
Kulakları her zaman dışardan gelen seste
Kimse bilmez bu yer hangi muhit hangi adreste
Tükenmek üzere iken şişede şarap
Benliğini daha da çok sarar içindeki ıstırap
İçi ısınır gibi olur, kafaysa sarhoş
Gözünün önünden geçer hayatı karanlık ve bom boş
Çocukları eşi gelir aklına bir bir
Şimdi nasıl yaşarlar,nerdeler Tanrı bilir
Son zeytin tanesini de atar ağzına
Ümitsiz gözlerle bakar pırıltılı İtanbul boğazına
Üşüdükçe yırtık eski mont`a sarılır
Ne küser kimseye ne Tanrıya darılır
İlerledikçe gece taşıyamaz bu yükü beden
Sızar kalır bu koğukta vakit çok geçmeden
Gün doğdu yükseldi ve battı
Görüntü çok acı, çok hüzünlü ve berbattı
Aramadı ,sormadı günlerce kimse onu
Böyle bitti bir zavallının bir sarhoşun sonu
Ekrem MADENLİ
18.05.2010