2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1084
Okunma
O gece mi getirdiler,
yoksa zaten orada mıydı?
Bilmiyorum.
Bildiğim tek şey,
üzüldüğüm.
Üzülüyorum.
Annesinin çığlıklarına.
Kemal’in nöbetlerine.
Kemal’in feryatlarına.
Annesinin nöbetlerine.
Üzülüyorum.
Bir hastane odasındayım,
beyaz bir yatağın içinde büzülüyorum.
Feryatları duymamak için.
Üzüldükçe duyuyorum.
Duydukça üzülüyorum.
Büzülüp feryatları duymamak mümkün değil,
anlıyorum.
Ve sesler devam ediyor yankılanmaya,
hastane koridorlarının
beyaz duvarlarında.
<<_Ali!,
Kemalim,>>
diyor anne.
Anne büyük oğlu Ali’ye
Kemalini söylüyor.
Kemal öldü mü?
Kemal ölüyor.
<<_Ali!,
Kemalim,>>
diyor anne.
Doktor koşuyor.
Doktorlar koşuyorlar,
koşuşuyorlar.
Kemal nöbette.
Hemen yanındaki hasta
Kemali görmekte.
Anne bağırıyor.
<<_Ali,
Kemalim ölüyor.>>
Bir şey yap doktor.
Bir şey yap.
Bir şeyler yapın.
Kemalime ne oluyor?
Ne bizim nöroşirurjiden doktor geliyor.
Ne çocuk bölümünden bir doktor
anneye cevap veriyor.
Belli ki Kemal ağır.
Belli ki Kemal gidiyor.
Kemal’e bak doktor.
Kemal’e bakın doktorlar.
Kemal gidiyor.
Önceki gün halsizlikten okula gitmek istemedi Kemal,
şimdi inim-inim inliyor.
Mikrop beyne ulaştı,
mikrop beyne ulaşıyor.
Telefon üstüne telefon.
saat dokuz,
saat on.
İstanbul’a sevk gerek.
Saat sekiz
saat dokuz.
İstanbul’a gidiyoruz.
“Hastane önünde
incir ağacı,
doktor bulamadı
ilacı’
Anne bağırıyor acı-acı.
Dokuz ay karnında taşıdığı uşağı,
kaybediyor kolay mı?
<<_Ali!,
Kemalim gidiyor,>>
Ben üzülüyorum.
üzüldükçe büzülüyorum.
beyaz bir yatağın içinde.
küçülüyor odam.
sanki çöküyor damım.
Kurtar onu yaradanım.
Feryatlardan çınlıyor kulaklarım.
<<_ Ali!, Kemalim
ölüyor mu?
ne olacak halim.
Ali!,
Kemalim.
o kalsın ben öleyim.>>
Diyor.
Duyuyorum.
Duymaktayım.
Duymaktayız.
Duy-mak-ta…
13.02.10 KOCAELİ